Lukmân ve “Bilge” Bir Babanın Öğütleri
Kur’an’da Lukmân ile
ilgili bilgiler yine aynı adla anılan Lukmân Suresinde(31. Sure) yer alır.
12 ve 19. Ayetler
arasında Lukmân oğluna öğütler verir.
12. ayetin girişinde ona “Bilgelik/الْحِكْمَةَ” verildiğine vurguyla başlar.
Yani Lukmân “Bilge bir
baba”dır.
“يَابُنَيَّ” Ey Oğlum, yavrucuğum şeklinde Türkçe’ye
aktarılabilir.
Öğütleri Şunlardır:
1. Allah’a ortak katma (لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ),
2. Hardal’dan bir tane (حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ) ağırlığıncada olsa Allah onu getirir,
(bk. 21:47).
3. Sâlât’ı (Görevlerini) Yerine getir, (أَقِمِ الصَّلَاةَ),
4. şu-Tanınanı buyur ve şu-Yadırgananı yasakla,
(وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ),
5. Sana dokunan şeylere Dirençli ol, (وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ),
6. Ne yüzünü çevir İnsanlara ve ne de Yer’de yürü
çalımla, Allah böbürlenip övünenleri sevmez,
7. Yürüyüşünde dengeli ol,
8. Sesinden kıs, en yadırganan ses eşeklerin
sesidir.
Metinin çözümü
ve yorumu:
Hardal
Tohumları Sarı bir bitkidir;
Kuzey Samilerince kullanılan bir kelimedir;
(خَرْدَلٍ)
Akadça:
𒄷𒊏𒁺 ḫurādu: Hardal
Aramca:
חרדלא ḥardlā
İbranca:
חַרְדָּל Hardal
Suryanca:
ܚܪܕܠܐ ḥardlā
İncîl’de
“Hardal” ile ilgili bir benzetme vardır;
“İsa onlara bir benzetme daha anlattı: "Göklerin Krallığı, bir adamın tarlasına ektiği hardal tanesine benzer" dedi (31).
“Hardal tohumların en küçüğü olduğu halde, gelişince bahçe bitkilerinin boyunu
aşar, ağaç olur. Böylece kuşlar gelip dallarında barınır (32). ” (İncîl,
Matta’ya Göre: 13:31,32). “حَبَّةَ خَرْدَلٍ”
(ASVD), “ܚܪܕܠܐ” (Peşhitta).
Bazı
müfessirlere göre ayetin anlamı şudur: “Ne hızlı ne de yavaş
yürü; ikisinin ortası bir yol tut.” Fakat ayetin siyak ve sibakı gösteriyor ki; buradaki mesele,
ne adım ne de yürüyüş şeklidir. Hızlı veya yavaş
yürümenin kendisinde ahlâken hatalı bir şey olmadığı gibi yürümek için konmuş
bir kural da olamaz. Bir kimsenin acelesi varsa hızlı yürümek zorundadır ve
şöyle bir dolaşmaya çıkan birinin yavaş yürümesinde herhangi bir sakınca
yoktur. Mutedil yürüme için bir ölçü bulunsa bile her şahıs ve her zaman için
geçerli bir kanun konamaz. Ayette asıl kastedilen
kibirli kibirli yürüyen kimsenin ruh durumunu ıslahtır. Bir kimsenin kibir ve
gururu, onun ruh durumunu ve kibrinin sebebini gösteren yürüyüş biçiminde, adım
atışında yansır.
Servet,
iktidar, güzellik, bilgi,kuvvet ve bu tür şeyler bu insanı gururlu ve kibirli
hale getirir ve her biriyle birlikte oluşan bir yürüyüş biçimi vardır. Buna
mukabil bir tevazu gösterisi içinde yürümek de bir başka ruhî hastalığın
sonucudur. Bazen
bir insanın kendini beğenmişliği gösterişe kaçan bir tevazu, takva ve dindarlık
şeklini alır ve bu durum, yürüyüşünde yansır. Ve bazen insan bu dünyanın
sıkıntılarından o kadar bunalır ki, dünyaya küser ve hasta kimseler gibi
yürümeyi âdet edinir. İşte Lokman'ın demek istediği şudur: “Bu akıl ve ruh
durumlarından kaçın; gösterişsiz, mütevazi ve asil bir kimse gibi yürü; ne
herhangi bir gurur ve kibir gösterişi olsun, ne acziyet ifadesi ve ne de bir
takva tevazu gösterişi.” (Mevdudi).
Yine Mevdudi’nin “Ses” ile ilgili değerlendirmesi şöyledir;
“Bu
bir kimsenin daima alçak sesle konuşması ve asla sesini yükseltmemesi anlamına
gelmez. Eşeğin anırması zikredilerek, konuşurken hangi tür ses ve tondan
kaçınılması gerektiğine açıkça işaret edilmektedir. Sesin ve tonun bir alçak ve
yüksek, sert ve yumuşak şekli vardır ki tabii ve gerçek ihtiyaç anlarında
ihtiyaç hissedilir. Mesela yakın mesafeden veya küçük bir topluluğa konuşan bir
insan alçak sesle konuşur; uzak mesafeden veya kalabalık bir topluluğa konuşan
insan ise yüksek sesle konuşmak zorundadır. Aynı şekilde şart ve duruma bağlı
olarak ses tonu da zorunlu olarak farklı olur. Dua ederken sesin tonu, bir şeyi
tel'in ederken ki tondan; iyi dilekte bulunurken ki ses tonu, öfke anındakinden
farklı olmak zorundadır. Bunda itiraz edilecek birşey yoktur. Aynı şekilde Lokman'ın öğüdü de, bir insanın durum ve lüzumu
gözetmeksizin sesi daima alçak, tonunu daima yumuşak tutmak zorunda olduğuna
dair bir anlamı ihtiva etmez. Karşı çıkılması gereken ses bir insanın
başkasının gözünü korkutmak, küçük düşürmek ve kabadayıca sindirmek için eşeğin
anırması gibi bir ses çıkarması ve anırır gibi bağırmasıdır” (Mevdudi).
Bilge
Lukmân’ın oğluna öğütlerine “benzeşen” Tobit’in oğlu Tobias’a öğütleridir;
Kitab,
MÖ 3. veya 2. yüzyılın başlarında yapılmış bir Yahudi eseridir;
Öğütler
Şöyledir;
“Sana nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle: davran… “(Tobit: 4:15).
“Aç olanlara ekmeğini ve çıplak olanlara giysilerini ver. Varlıklıyken elinde bulunanların bir bölümünü sadakaya ayır; sadaka verdiğin zaman isteksiz olma”. (Tobit: 4:16).
Tobit’ten daha eski Ahikar (אחיקר)’ın oğluna Öğütleri Lukmân’ın Oğlu’na Öğütleriyle benzeşir.
(MÖ. Beşimci Yüzyıl, Neues Müzesi, Berlin)
Ahikar'ın Öğütleri Süryanice
(Aramice) yazılmış en eski edebi metinlerden biri olarak kabul edilir. Ahikar Asur
ve Ninova kralı Senharib'in (İ.Ö. 704-681) baş
danışmanı olan zeki bir bilge ve adil bir yöneticidir. Oğlu olmadığı için
yeğeni Nadan'u evlat edinmiş, kendi oğlu gibi sevmiş, varisi
yapmış, bilge bir katip olması için onu eğitmiş ve bir dizi öğüt vermiştir.
Fakat Nadan hırsına yenik düşerek kendisine bir çok iyilikte
bulunan Ahikar'a tuzak kurmuştur. Kurulan tuzak nedeniyle Asur
kralı Senharib tarafından ölüme mahkum edilen Ahikar,
dürüstlüğü sayesinde Tanrı tarafından korunarak yeniden yaşama döner. Ahikar'ın
Öğütleri bu bilgenin oğluna öğütleri ile başlar ve diğer olaylarla
devam eder.
Hikayenin
Mezopotamya'da Aramice'de, muhtemelen MÖ yedinci yüzyılın sonlarında veya altıncı
yüzyılın başlarında ortaya çıktığı düşünülüyor.
İlk kanıt, Elephantine harabelerinden MÖ 5. yüzyıla ait bir papirüs
parçasıdır, Ahikar'ın Oğluna bir kısım öğütleri şöyledir;
“Oğlum! başını eğ, sesini yumuşat ve nazik ol, düz yolda yürü
ve aptal olma. Ve güldüğün zaman sesini yükseltme, çünkü bir ev inşa edildiyse,
eşek her gün birçok ev inşa ederdi; ve saban gücü nedeniyle sürülseydi, saban
asla develerin omuzlarının altından çıkarılmazdı.” (2:11).
“Oğlum! yol kenarındaki meyve veren bir ağaç gibi ol ki,
önünden geçen herkes meyvesini yiyor ve çölün hayvanları onun gölgesinde
dinlenip yapraklarından yiyor (29). Oğlum! yolundan sapan her koyun ve
yoldaşları kurda yem olur (30).” (2:29,30).
“Oğlum! Kalbin körlüğü, gözün körlüğünden daha ağırdır, çünkü
gözlerin körlüğü yavaş yavaş hidayete erebilir, fakat kalbin körlüğü hidayete
ermez ve o dosdoğru yoldan ayrılır ve eğri bir yola girer (44). Oğlum! İnsanın
ayağıyla tökezlemesi, diliyle tökezlediğinden daha hayırlıdır (45). Oğlum!
yakın arkadaş, uzaktaki daha mükemmel bir kardeşten daha iyidir (46). Oğlum!
güzellik solar ama öğrenme sürer ve dünya solar ve kibir olur ama iyi bir isim
ne kibir olur ne de solar (47).” (2:44-47).
“Oğlum! doğru yapan fakir bir adam, günahları içinde ölü olan
zengin bir adamdan daha iyidir (52).” (2:52).
“Oğlum! Eğer bilge olmak istiyorsan dilini yalan söylemekten, elini hırsızlıktan ve gözlerini kötü görmekten koru; o zaman bilge olarak adlandırılacaksın (60) oğlum! Bilge adam seni değnekle dövsün, ama aptal seni tatlı merhemle mesh etmesin (61). ” (2:60,61).
http://www.pseudepigrapha.com/pseudepigrapha/ahikar.htm
Selam Olsun Bilge babalara!
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder