13 Ağustos 2021 Cuma

İKİ ADEM OĞLU (2) Sözün Büyüsü

 

Sözün Büyüsü

Benzetme (teşbih/التسبيح)

Kişileştirme (Teşhis/التشخيص):

Konuşturma (İntak/الإنطاق):

Teşhis (Kişileştirme) mecâzî sanatlar içinde en çok kullanılanlardan biridir.

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklar ile soyut duygu ve düşüncelere insana özgü özellikler ile duygu vermeye teşhîs, konuşma özelliği olmayan bu varlıkları konuşturmaya da intâk denir. Aralarındaki umum-husus ilişkisinden dolayı her intâkta teşhîs olması gerekir. Buna karşılık her teşhîs intâk değildir. Aslında bu ikiliği kişileştirme terimi ortadan kaldırmaktadır.

Kişilik ve konuşma insana ait özelliklerdir. İnsan olmayan varlıkları insana benzeterek, onlara insan özellikleri vermek bu sanatın temelini oluşturur. Öyleyse bir hayvanı, bitkiyi veya cansız bir varlığı insana benzetmek “Teşhis” sanatını meydana getiriyor. Bu varlıklara konuşma özelliği verilirse “intak” sa­natı yapılmış olunuyor.

Emeş ve Enten öyküsünde “Yaz” ve “Kış”ın kişileştirilmesi ve konuşturulması söz konusudur.

Emeş ve Enten öyküsünde olduğu gibi, mevsimsel döngüler, gece-gündüz, güneş, ay, yer-gök, takım yıldızları kişileştirilmiş, kişileştirilen şeylere dişilik-erillik atfedilmiştir.

Emeş ve Enten öyküsünü nesilden nesile aktaranlara “pagan” denmiştir.

Latince pagus ve pagani sözcüklerinden türetilmiş olan ve sözlük anlamı itibarıyla “kırsalda yaşayan, köylü, taşralı” anlamlarına gelen pagan terimi, erken dönemlerden itibaren Hı­ristiyan geleneğinde dinsel anlamda "ötekini" ifade etmede kullanılmıştır. Buna göre Hıristiyan inancının dışında kalanlar pagan olmakla itham edilmişlerdir. Hıristiyan geleneği yüzyıllar boyu bu tutumunu devam ettirmiş ve yalnızca Hıristiyanlaşmaya direnen Romalı ve Yunanlı politeistleri değil, tüm Hıristiyan olmayanları bu terimle adlandırmayı sürdürmüşlerdir.

İlerleyen dönemlerde, özellikle din bilimlerinin bilimsel bir disiplin halinde teşekkül etmesiyle birlikte, pagan terimi özel anlamda, dünya genelindeki tüm putperest toplumlar için kullanılmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda paganizm kavramının, politeist/çok tanrıcı dinsel geleneklerde tanrısal varlıkları sembolize eden şekil ve suretlere tapınma ritüelleriyle yakından ilişkili bir anlamda kullanıldığı görülür. Bu bağlamda geleneksel puta tapı­cılığı ifade eden pagan terimi, çok tanrıcılık ve atalar kültü ile yakından irtibatlı olan naturalizm/doğa tapıcılığı ve animizm/ruhçuluk ile ilişkilidir. Dolayısıyla Babil, Asur, Mezopotamya, Eski Mısır ve İran gibi birçok eski Ortadoğu dinsel geleneği ve Eski Avrupa dinleriyle Hinduizm, Tibet Budizmi ve benzeri günümüz inanç sistemleri pagan gelenekler olarak incelenmektedir (Anadolu'da Paganizm Antik Dönemde Harran ve Urfa, Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Ankara Okulu Yayınlan
Ankara 2005/9).

Bu tanımlamaya şöyle bir itiraz söz konusudur;

“İlk insanların var olması için yaşamları tamamen Do­ğa'ya bağlı idi ve Doğa'nın her türlü olaydan bağımsız değildi. Bu nedenle ilk insanların Doğa'daki her unsura bir “kutsal”lık atfettikleri ve bunlar ile uyum içinde yaşamaya çalıştıklarını bilmekteyiz.

Ancak insanlar “teknolojik” buluşlarla Doğa ile daha da uyumlu yaşayacakları yerde dilimizde yanlış olarak yerleşen bir düşünce kalıbı ile “Doğa'yı yenmek” için çalışmışlar ve kendilerini Doğa'dan ayırarak, Doğa'yı ve geniş anlamı ile Dünya'yı tüketen bir yaşam biçimi geliştirmişlerdir. Oysa paganizm her zaman Doğa ile “savaşmayı” değil uyumlanmayı öngörmüştür.

O zaman paganizmin Doğa ile uyumlanmasının temelinde Doğa'nın, daha geniş bir deyişle, etrafımızda gördüğümüz her şeyin “kutsal” olduğuna ve bu kutsallıkta “tanrısallığın” tezahürü oldu­ğuna inanç vardır; bu aynı zamanda bu kutsallığı taşıyan insanın evrensel kutsallıkla uyumlaşması demektir.

Pagan, Doğa ile uyumlanarak ulaştığı bu kutsallığı ya da Evren'in Yaratıcı Gücü'nü çeşitli sembollerle ifade eder. İleride de göreceğimiz gibi, Tanrılar ve Tanrıçalar bu gücün farklı yönlerinin sembolleridir.” (Paganizm - 1: Kadim Bilgeliğe Giriş, Erhan Altunay, Hermes Yayınları, Altıncı Basım: Şubat 2015 17-18).

Burada can alıcı soru şu olsa gerektir, kadim toplumlar bu öykülere inanıyorlar mıydı?

Kış ve Yaz döngüsünü bildikleri anlaşılıyor, Yaz’ı ve Kış’ı kişileştirmeleri ve onları konuşturmaları?

Bunun tartışıldığı bir eser için “Yunanlılar Mitlerine İnanmışlar mıydı? (Paul Veyne, Dost Kitabevi Yayınları, Haziran 2003, Ankara)”

Bu toplumlar kişileştirdikleri ve konuşturdukları bu “nesne”ler için tapınaklar yapmışlar, ayinler düzenlemişler, bir grup tapınak görevlileri belirlemişlerdir. Hayatlarının büyük bir bölümünü bunlara göre düzenlemişlerdir.

***

Örnek; Bir Silindir Mührün okunması ve yorumlanması:

ilk resim silindir mühür, En.ki, En.ki'ye doğru akan nehirler Fırat ve Dicle, balıkların yönü ona doğru resmedilir. Hemen altında Keçi-Balık, Fırat ve Dicle'nin taşkın mevsimini sembolize ediyor...



İkinci resim Mul.Apin'e göre gökyüzü, God ea (yaşlı adam) ve goat-fish (Keçi-balık).


Üçüncü resim el-Sufi'ye göre gök yüzü, Kova takımyıldızı ve Oğlak(keçi-balık) takımyıldızı...

Silindir mühürde resmedildiği gibi değil mi?
Kova ve oğlak takımyıldızı kişileştirilmiş, kova takımyıldızı, destanlarda En.ki(ea) olarak karşımıza çıkacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Cibt ve Tâgût Kelimelerinin Habeşçe izleği

                                                          Cibt ve Tâgût Kelimelerinin Habeşçe izleği   “ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ ا...