Sözün Büyüsü
Benzetme
(teşbih/التسبيح)
Kişileştirme
(Teşhis/التشخيص):
Konuşturma
(İntak/الإنطاق):
Teşhis (Kişileştirme) mecâzî sanatlar içinde en çok
kullanılanlardan biridir.
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklar ile soyut duygu ve
düşüncelere insana özgü özellikler ile duygu vermeye teşhîs, konuşma özelliği
olmayan bu varlıkları konuşturmaya da intâk denir. Aralarındaki umum-husus
ilişkisinden dolayı her intâkta teşhîs olması gerekir. Buna karşılık her teşhîs
intâk değildir. Aslında bu ikiliği kişileştirme terimi ortadan kaldırmaktadır.
Kişilik ve konuşma insana ait özelliklerdir. İnsan olmayan
varlıkları insana benzeterek, onlara insan özellikleri vermek bu sanatın
temelini oluşturur. Öyleyse bir hayvanı, bitkiyi veya cansız bir varlığı insana
benzetmek “Teşhis” sanatını meydana getiriyor. Bu varlıklara konuşma özelliği
verilirse “intak” sanatı yapılmış olunuyor.
Emeş ve Enten öyküsünde “Yaz” ve “Kış”ın kişileştirilmesi ve
konuşturulması söz konusudur.
Emeş ve Enten öyküsünde olduğu gibi, mevsimsel döngüler,
gece-gündüz, güneş, ay, yer-gök, takım yıldızları kişileştirilmiş, kişileştirilen
şeylere dişilik-erillik atfedilmiştir.
Emeş ve Enten öyküsünü nesilden nesile aktaranlara “pagan”
denmiştir.
Latince pagus ve pagani sözcüklerinden türetilmiş olan ve sözlük
anlamı itibarıyla “kırsalda yaşayan, köylü, taşralı” anlamlarına gelen pagan
terimi, erken dönemlerden itibaren Hıristiyan geleneğinde dinsel anlamda
"ötekini" ifade etmede kullanılmıştır. Buna göre Hıristiyan inancının
dışında kalanlar pagan olmakla itham edilmişlerdir. Hıristiyan geleneği
yüzyıllar boyu bu tutumunu devam ettirmiş ve yalnızca Hıristiyanlaşmaya direnen
Romalı ve Yunanlı politeistleri değil, tüm Hıristiyan olmayanları bu terimle
adlandırmayı sürdürmüşlerdir.
İlerleyen dönemlerde, özellikle din bilimlerinin bilimsel bir
disiplin halinde teşekkül etmesiyle birlikte, pagan terimi özel anlamda, dünya
genelindeki tüm putperest toplumlar için kullanılmaya başlanmıştır. Bu
doğrultuda paganizm kavramının, politeist/çok tanrıcı dinsel geleneklerde
tanrısal varlıkları sembolize eden şekil ve suretlere tapınma ritüelleriyle
yakından ilişkili bir anlamda kullanıldığı görülür. Bu bağlamda geleneksel puta
tapıcılığı ifade eden pagan terimi, çok tanrıcılık ve atalar kültü ile
yakından irtibatlı olan naturalizm/doğa tapıcılığı ve animizm/ruhçuluk ile
ilişkilidir. Dolayısıyla Babil, Asur, Mezopotamya, Eski Mısır ve İran gibi
birçok eski Ortadoğu dinsel geleneği ve Eski Avrupa dinleriyle Hinduizm, Tibet
Budizmi ve benzeri günümüz inanç sistemleri pagan gelenekler olarak
incelenmektedir (Anadolu'da Paganizm Antik Dönemde
Harran ve Urfa, Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Ankara Okulu Yayınlan
Ankara 2005/9).
Bu tanımlamaya şöyle bir itiraz söz konusudur;
“İlk insanların var olması için
yaşamları tamamen Doğa'ya bağlı idi ve Doğa'nın her türlü olaydan bağımsız
değildi. Bu nedenle ilk insanların Doğa'daki her unsura bir “kutsal”lık
atfettikleri ve bunlar ile uyum içinde yaşamaya çalıştıklarını bilmekteyiz.
Ancak insanlar “teknolojik” buluşlarla Doğa ile daha da uyumlu
yaşayacakları yerde dilimizde yanlış olarak yerleşen bir düşünce kalıbı ile “Doğa'yı
yenmek” için çalışmışlar ve kendilerini Doğa'dan ayırarak, Doğa'yı ve geniş
anlamı ile Dünya'yı tüketen bir yaşam biçimi geliştirmişlerdir. Oysa paganizm
her zaman Doğa ile “savaşmayı”
değil uyumlanmayı öngörmüştür.
O zaman paganizmin Doğa ile uyumlanmasının temelinde Doğa'nın, daha
geniş bir deyişle, etrafımızda gördüğümüz her şeyin “kutsal” olduğuna ve bu
kutsallıkta “tanrısallığın” tezahürü olduğuna inanç vardır; bu aynı zamanda bu
kutsallığı taşıyan insanın evrensel kutsallıkla uyumlaşması demektir.
Pagan, Doğa ile uyumlanarak ulaştığı bu kutsallığı ya da Evren'in
Yaratıcı Gücü'nü çeşitli sembollerle ifade eder. İleride de göreceğimiz gibi, Tanrılar ve Tanrıçalar bu gücün farklı
yönlerinin sembolleridir.” (Paganizm - 1: Kadim Bilgeliğe Giriş, Erhan Altunay, Hermes Yayınları, Altıncı Basım: Şubat 2015 17-18).
Burada can alıcı soru şu olsa gerektir, kadim toplumlar bu öykülere
inanıyorlar mıydı?
Kış ve Yaz döngüsünü bildikleri anlaşılıyor, Yaz’ı ve Kış’ı
kişileştirmeleri ve onları konuşturmaları?
Bunun tartışıldığı bir eser için “Yunanlılar Mitlerine İnanmışlar
mıydı? (Paul Veyne, Dost Kitabevi Yayınları, Haziran
2003, Ankara)”
Bu toplumlar kişileştirdikleri ve konuşturdukları bu “nesne”ler
için tapınaklar yapmışlar, ayinler düzenlemişler, bir grup tapınak görevlileri
belirlemişlerdir. Hayatlarının büyük bir bölümünü bunlara göre
düzenlemişlerdir.
Örnek; Bir Silindir Mührün okunması ve yorumlanması:
ilk resim silindir mühür, En.ki, En.ki'ye doğru akan nehirler Fırat ve Dicle, balıkların yönü ona doğru resmedilir. Hemen altında Keçi-Balık, Fırat ve Dicle'nin taşkın mevsimini sembolize ediyor...
İkinci resim Mul.Apin'e göre gökyüzü, God ea (yaşlı adam) ve
goat-fish (Keçi-balık).
Üçüncü resim el-Sufi'ye göre gök yüzü, Kova takımyıldızı ve
Oğlak(keçi-balık) takımyıldızı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder