27 Ekim 2024 Pazar

Zahmetsiz Yiyecekler Men ve Selvâ

 

Zahmetsiz Yiyecekler Men ve Selvâ

 

الْمَنَّ” Menne ve “السَّلْوَى”nın Qur’âni bağlamları:

 وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ” (2:57).

 

وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ” (7:160).

 

يَابَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى” (20:80).

 Yorumlar

“Sonra Musa' dan yiyecek istediler de Allah onlara cennet yiyeceği olan menn ("terencebin" diye bilinen şeydir) indirdi. Geceleyin ağaçların üzerine kar gibi beyaz renkte inen menn, bal gibi tatlı idi.” (Mukatil b. Süleyman).

       “Kimisine göre, gökten düşen balı andıran katı ve taneli "terencebin" adında birşeydir. Bu açıklamayı en-Nehhâs zikretmiştir. Müfessirlerin çoğu da bu görüştedir^Tath bir çeşit zamk olduğu , bal olduğu, tatlı bir içecek olduğu da söylenmiştir. Ayrıca yufka türü ekmek olduğu da söylenmiştir. Görüşler Vehb b. Münebbih’ten nakledilmiştir.” (Razi).

    “{ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى } üstünüze hem kar gibi kudret helvası hem de yelve kuşu, bıldırcın indirdik” (Elmalılı).

     “Üzerinize kudret helvası ile bıldırcın eti indirdik" men (kudret helvası) terencebindir, selva da bıldırcındır. Şöyle de denilmiştir: Kudret helvası kara benzer bir şeydir, şafaktan güneşin dogmasına kadar inerdi. Güney rüzgarı da bıldırcınları üzerlerine sürerdi.” (Beydavi).

     “Veki, Abd b. Humeyd, ibn Cerir ve ibn Ebi Hatim bildiriyor: Mücahid, menn'in (ağaçların gövdesinde çıkan) zamk, selva'nın ise kuş olduğunu söyledi.,” (Suyuti).


Tevrât’taki muteşâbihi;

 “İsrailliler yerleştikleri Kenan topraklarına varıncaya dek kırk yıl man yediler. ” (Tevrât, Çıkış: 16:35).

 Kelimenin Semitik benzerleri:

 İbranca “המן”/“שְׂלָו , Suryanca “ܡܢܢܐ”/“ܣܠܘܝ

 Tevrat Çıkış ve Metinsel bağlam;

وَدَعَا بَيْتُ اسْرَائِيلَ اسْمَهُ «مَنّا»”  (ASVD).

 ויקראו בית־ישׂראל את־שׁמו מן” (HOT).


Grekçe “μαν” Latince “man

 Akşam bıldırcınlar (השׂלו)  geldi, ordugahı sardı. Sabah ordugahın çevresini çiy kaplamıştı.”  (Tevrât; Çıkış: 16:13).


فَكَانَ فِي الْمَسَاءِ انَّ السَّلْوَى صَعِدَتْ وَغَطَّتِ الْمَحَلَّةَ.” 

(שׂלו) ŞeLeV, (שׂלוים) ŞeLeVim : Tevrat: Sayılar; 11:30,31,32, Mezmurlar; 105:40

Süryanca (ܣܠܘܝ) Grek (ορτυγομητρα), KJV (the quails), Latin (et ascendens coturnix)

Tevrât’taki bağlam

 RAB Musa'ya şöyle dedi: (11). “İsrailliler'in yakınmalarını duydum. Onlara de ki, Akşamüstü et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle karnınızı doyuracaksınız. O zaman bileceksiniz ki, Tanrınız RAB benim.”  (12). Akşam bıldırcınlar geldi, ordugahı sardı. Sabah ordugahın çevresini çiy kaplamıştı (13). Çiy eriyince, toprakta, çölün yüzeyinde kırağıya benzer ince pulcuklar göründü (14). Bunu görünce İsrailliler birbirlerine, Bu da ne? diye sordular. Çünkü ne olduğunu anlayamamışlardı. Musa, RAB'bin size yemek için verdiği ekmektir bu dedi, (15).  RAB'bin buyruğu şudur: Herkes yiyeceği kadar toplasın. Çadırınızdaki her kişi için birer omer alın.” (16). İsrailliler söyleneni yaptılar. Kimi çok, kimi az topladı (17). Omerle ölçtüklerinde, çok toplayanın fazlası, az toplayanın da eksiği yoktu. Herkes yiyeceği kadar toplamıştı (18). Musa onlara, Kimse sabaha bir parça bile bırakmasın dedi (19). Ama bazıları ona aldırmayıp sabaha bıraktılar. Bıraktıkları kurtlanıp kokmaya başlayınca Musa onlara öfkelendi (20). Her sabah herkes yiyeceği kadar topluyordu. Güneş ortalığı ısıtınca, yerde kalanlar eriyordu (21). Altıncı gün kişi başına iki omer, yani iki kat topladılar. Topluluğun önderleri gelip durumu Musa'ya bildirdiler (22). Musa, RAB'bin buyruğu şudur dedi, Yarın dinlenme günü, RAB için kutsal Şabat Günü'dür. Pişireceğinizi pişirin, haşlayacağınızı haşlayın. Artakalanı bir kenara koyun, sabaha kalsın.” (23). Musa'nın buyurduğu gibi artakalanı sabaha bıraktılar. Ne koktu, ne kurtlandı (24). Musa, Artakalanı bugün yiyin dedi, Çünkü bugün RAB için Şabat Günü'dür. Bugün dışarda ekmek bulamayacaksınız (25). Altı gün ekmek toplayacaksınız, ama yedinci gün olan Şabat Günü ekmek bulunmayacak.” (26). Yedinci gün bazıları ekmek toplamak için dışarı çıktı, ama hiçbir şey bulamadılar (27). RAB Musa'ya, Ne zamana dek buyruklarıma ve yasalarıma uymayı reddedeceksiniz? dedi, (28). “Size Şabat Günü'nü verdim. Bunun için altıncı gün size iki günlük ekmek veriyorum. Yedinci gün herkes neredeyse orada kalsın, dışarı çıkmasın.” (29). Böylece halk yedinci gün dinlendi (30). İsrailliler o ekmeğe man adını verdiler. Kişniş tohumu gibi beyazımsı, tadı ballı yufka gibiydi (31). ” (Tevrât: Çıkış: 16:11-31).

 RAB denizden bıldırcın getiren bir rüzgar gönderdi. Rüzgar bıldırcınları (השׂלו/ سَلوَى) ordugahın her yönünden bir günlük yol kadar uzaklığa, yerden iki arşın yüksekliğe indirdi (31). Halk bütün gün, bütün gece ve ertesi gün durmadan bıldırcın topladı. Kimse on homerden az toplamadı. Bıldırcınları ordugahın çevresine serdiler (32)” (Tevrât, Çölde Sayım: 11:31,32). 

 “İsrailliler yerleştikleri Kenan topraklarına varıncaya dek kırk yıl man yediler. ” (Tevrât, Çıkış: 16:35).

 Sizi aç bırakarak sıkıntıya soktu. Sonra sizin de atalarınızın da bilmediği man ile sizi doyurdu. İnsanın yalnız ekmekle yaşamadığını, RAB'bin ağzından çıkan her sözle yaşadığını size öğretmek için yaptı bunu. (Tevrât, Yasasanın Tekrarı: 8:3).

 Atalarınızın bilmediği man ile sizi çölde doyurdu. Sizi sıkıntıya soktu, sınadı. Öyle ki, sonunda üzerinize iyilik gelsin.  (Tevrât, Yasasanın Tekrarı: 8:16).

 Ülkenin ürününden yemeleri üzerine ertesi gün man kesildi. Man kesilince İsrailliler o yıl Kenan topraklarının ürünüyle beslendiler(Tevrât: Yeşu 5:12). 

 Yine de RAB buyruk verdi bulutlara, Kapaklarını açtı göklerin; (23). Man yağdırdı onları beslemek için, Göksel tahıl verdi onlara (24). Meleklerin ekmeğini yedi her biri, Doyasıya yiyecek gönderdi onlara (25). Doğu rüzgarını estirdi göklerde, Gücüyle güney rüzgarına yol gösterdi (26). Toz gibi et yağdırdı başlarına, Deniz kumu kadar kuş; (27). Ordugahlarının ortasına, Konakladıkları yerin çevresine düşürdü (28). Yediler, tıka basa doydular, İsteklerini yerine getirdi Tanrı (29). Ancak onlar isteklerine doymadan, Daha ağızları doluyken, (30). Tanrı'nın öfkesi parladı üzerlerine. En güçlülerini öldürdü, Yere serdi İsrail yiğitlerini (31).Yine de günah işlemeye devam ettiler, O'nun harikalarına inanmadılar (32).” (Mezmurlar: 78:23-32). 

 İncîller’de Bağlam:

 Grek (μαννα) Latin (manna

 Atalarımız çölde man (ܡܢܢܐ/الْمَنَّ) yediler. Yazılmış olduğu gibi, Yemeleri için onlara gökten ekmek verdi.(İncîl; Yuhanna’ya Göre: 6:31). 

 Atalarınız çölde man yediler, yine de öldüler. (İncîl; Yuhanna’ya Göre: 6:49).

 İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.”  (İncîl; Yuhanna’ya Göre: 6:58).

  

Kişniş Tohumu

 


Doğada Men ve Selvâ

Doğada Bulunması Trehaloz, 'yeniden diriliş' bitkisi olarak bilinen Selaginella Lepidophylla gibi çöl bitkilerinde, uzun süre yaşamayı sağlayan özellikler taşır. 

Trehaloz doğada hayvanlarda, bitkilerde ve mikroorganizmalarda bulunmaktadır. Trehaloz, karides ve böceklerin dolaşım sıvısının büyük kısmını oluşturur, enerji depolayan bir bileşik olarak görev görür. Eşekarısı ve larvalarında da sıvı değişimi mekanizmasında görev alır.

 Yakın zamana kadar sadece birkaç bitki türünün, -kuraklığa dayanıklı bitkilerin- trehaloz sentezlediği düşünülüyordu. Birçok bitki türü kolayca ölçülebilen trehaloz miktarını biriktirmiş gözükmemesine rağmen, Arabidopsis ve tahıl bitkilerinde trehaloz biyosentezi genlerinin bulunması trehaloz sentezleyebilmenin bitki aleminde yaygın olduğunu göstermiştir. Bitkilerde, ayçiçeği tohumlarında, deniz alglerinde ve selaginella bitkilerinde bulunur. Mantarlar familyasında %1-17 kuru ağırlık oranında bulunan trehaloz, bu nedenle mantar şekeri olarak da bilinmektedir. Ekmek mayası ve şarap mayası gibi birçok mikroorganizmada gözlenmektedir. Diş plaklarında bulunan Streptococcus mutans gibi birçok bakteri tarafından metabolize edilebilmektedir.

 Tardigratlar (suda veya yosunda bulunan mikroskobik bir hayvan), susuz ortamda kaldıklarında kriptobiosis (cansız göründükleri bir evre) aşamasında vücutlarındaki glikoz trehaloza dönüşmektedir. Sulu ortama girdiklerinde ise tekrar normal metabolik aktivitelerine dönerler.

 Trehalaz enzimi yüksek miktarda olmamakla birlikte insan vücudunda da bulunur ve trehalozu, midede emiliminin gerçekleşmesi için iki glikoz molekülüne parçalar.

 Trehaloz, uçan böcekler için en önemli enerji kaynağıdır. Bunun nedeni trehalozun iki glikosidik bağdan oluşması ve trehalaz tarafından parçalandığında 2 glikoz molekülüne dönüşüp uçuş için gerekli olan yüksek miktarda enerjinin sağlanmış olmasıdır. Depo edilen nişasta polimerinin parçalanması ile bir glikoz molekülü elde edilirken, bu durum trehaloz varlığında ikiye katlanmaktadır.

 Mannanın aslında Orta Doğu çöllerinde meydana gelen ve olası olmayan bir adayla -basit bir böcekle- gerçekleşen doğal bir fenomen olduğuna dair bir teoriyi uzun zamandır merak ediyorlardı. Modern adıyla Trehala Manna olan bu böcek, ilk bakışta önemsiz görünebilir.

 Aslında, böceğin kendisi, bilim insanları ve akademisyenlerin manna için olası bir aday olabileceği konusunda hemfikir olduğu kozası kadar dikkat çekici değildir. Koza,  "trehaloz" adlı kristal bir karbonhidrattan oluşur. Trehaloz, türlerin aşırı kuraklık ve susuzluk ve tamamen donma durumlarında hayatta kalmalarını sağlama yeteneğiyle bilinir. Ayrıca bir enerji kaynağı olarak da işlev görür. Organizma için neye ihtiyaç duyulduğuna bağlı olarak, bir güç çubuğu, hiç bitmeyen su çeşmesi ve sıcak yün battaniyenin hepsi bir aradadır.

 Trehaloz, soğutmanın sınırlı olduğu yerlerde aşıların kullanılabilirliğini korumak için yoksul üçüncü dünya ülkelerinde her yıl milyonlarca hayat kurtarmaktan sorumludur. Ayrıca trehaloz, aylarca süren kuraklığa dayanabilen "diriliş bitkisinin" gizli bileşenidir. The Independent'ta bilim yazarı olan John Emsley, " Trehaloz, olağanüstü bir koruma gücüne sahiptir ve kuraklık koşullarında uykuda kalan canlılar tarafından üretilir. Bazı bitkiler, hücrelerindeki trehaloz sayesinde su içeriklerinin yüzde 95'inden fazlasını kaybedebilir ve yine de hayatta kalabilirler" diyor.

 Manna neredeyse kesinlikle trehalozdu, bir araya gelerek iki glikoz molekülünden oluşan beyaz bir kristal karbonhidrat. Şekerin sadece yarısı kadar tatlı olmasına rağmen, tatlı tadı veren doğal olarak oluşan moleküllerden biridir. İsraillilerin topladıkları, trehalozun adını aldığı ve Musa'nın istif etmemesi uyarısını açıklayan parazit böceği Trehala manna'nın kozasıydı: "Ancak bazıları dinlemiyordu ... ve kurtçuklarla doluydu ... stank." Orta Doğu'daki diken çalılarda bulunan kozalar, yüzde 30 trehaloz artı proteinden oluşan oldukça besleyicidir.

 Alhagi graecorum, yaygın olarak manna ağacı veya manna ağacı olarak bilinen bir baklagil türüdür. Daha önce Alhagi maurorum'un bir alt türü olarak kabul ediliyordu.  Kuraklığa dayanıklıdır, doğu Akdeniz ve Orta Doğu'da bulunur.

 



 










 


 


Taşlara akmış Men'i yalayan keçiler





 

 

 

Trehalose olağanüstü bir koruma gücüne sahiptir ve kuraklık koşullarında uykuda kalan yaratıklar tarafından üretilir. Bazı bitkiler su içeriğinin yüzde 95'inden fazlasını kaybedebilir ve hücrelerinde bulunan trehaloz sayesinde hayatta kalabilir.

 


 

Bıldırcınlar Ağustos-Eylül-Ekim aylarında Afrika'ya göç ederek kışı geçirir. Mart-Nisan-Mayıs'ta tekrar Rusya ve Romanya bozkırlarına dönerler. Gece alçaktan uçarak göç ettiklerinden ağ kurularak rahatlıkla yakalanırlar.

 


Bıldırcınların göç Yolları





 

 

22 Ekim 2024 Salı

Antik Mısır’da Ya’qûb adı ve Amen (Hâmân)

 

Antik Mısır’da Ya’qûb adı ve Amen (Hâmân)

 

 Antik Mısır’da Asyalı, semitik isimlere rastlanır, aralarında krallarda vardır. Çok iyi bilinen bir isme sahibtir. Ya’qûb, Yakub-her, Yak-Baal olarak bilinir. M.Ö. 17. Veya 16. Yüzyıllar boyunca Mısır’da Kral, Mısır’da İkinci Orta Dönem’de hükümsürdüğü tahmin edilmektedir.

 


Yakuq-har’ın scarab’ı, 27 tane bulunmuştur.

 

W.F. Albright’ta



 

Budge’de

 

“Her” ise semitik dillerde “el”in karşılığıdır;


 

Albriht’in Ya’qub-il okuması ile İâqeb-her aynı manaya gelir.

İbranca “יעקב”, Arabça “يعقوب”, Suryanca “ܝܥܩܘܒ” semitik yazılışıdır. Yaqub-her, asyalı bir isimdir, “hiksos”lar ile bağlantılıdır. Karmaşık bir dönem olduğu için tarihlendirme konusu tartışılmıştır.


 

 

Buna benzer yine semitik bir ad Anat-her’dir.


scarabı.


Turin papirüsü’nde listelenmiyor. Dönemi ve kişiliği tartışmalıdır. Prens olabileceğini söyleyenler vardır.

 Yine Ya'ammu Nubwoserre

 






  Petrie Müzesi

Yine abdi-el anlamına geldiği söylenen 18. Hanedanlığın son dönemlerinde bir vezirden bahsedilmektedir. Ad, Budge’de şöyle yer alır.

 


 

 

Bununla ilgili “Pharaoh’s Man, ‘Abdiel: The Vizier with a Semitic Name” adlı makalelere bakılabilir.

Yine Aper-Baal, Aper-Anati, Apopi, Meribre Sheshi gibi adlarında semitik olduğu ileri sürülmüştür. Vezir Yuya’nında semitik olduğu bilinmektedir.

 


 

Amen Hâmân olabilir mi?

 “Mısır özel isimlerinin birçok transkripsiyonunda bu isimlerin eski Yunanca telaffuzuna ya da Kıpti diline dayanan biçimler kullanılır. Bu durum özellikle firavunların ve tanrıların isimleri için geçerlidir. Örneğin, çoğu Mısırbilimci tanrıça nbt-oewt'in (İsis ve Osiris'in kız kardeşi) adını "Nebethut" yerine Yunanca telaffuzuna göre "Nephthys" olarak ve tanrı jmn'in adını da Kıpti telaffuzuna göre "İmen" yerine "Amun" (ve Amenhotep gibi bileşiklerde "Amen") olarak yazmaktadır. Bu tür transkripsiyonlar her zaman tutarlı değildir: örneğin 12. Hanedan firavun ismi z-n-wsrt, "Sesostris" (Yunanca) ve "Senwosret" (Kıpti temelinde) ve "Senusret" (veya eski kitaplarda, hiyerogliflerin wsrt-z-n olarak yanlış okunmasına dayanan "Usertesen") olarak transkribe edilmiştir. Bu durum yeni başlayanlar için bir yayından diğerine geçerken kafa karıştırıcı olabilir. Ne yazık ki, bu sorunun farklı transkripsiyonları hatırlamaya çalışmaktan başka bir çözümü yoktur.”

 Amen adını hiyeroğliflerde kullanımı;



 -Amen-

 

Ör:




 





 

 


 


Haman, Firavun gibi bir unvan mı? Tıpkı birden fazla Firavun olduğu gibi, birden fazla Haman var mı?

Peki, Haman ismi de birçok kişi tarafından kullanılan bir unvan mı, yoksa yalnızca Musa'nın zamanında yaşayan Haman'a mı özeldir? Eski Mısır'da (Yeni Krallık döneminde) firavundan sonra gelen herkesin "Haman" adıyla anılması mümkün müydü?

Eğer bu olasılık doğruysa, o zaman Yeni Krallık döneminde birden fazla Haman vardı, tıpkı birden fazla Firavun'un olması gibi. Daha iyi açıklamak gerekirse, Firavun III. Tutmosis’in yanında bir Haman vardı, Firavun Tutankhamun döneminde başka bir Haman, ve Firavun II. Ramses’in yanında da bir Haman daha bulunuyordu. Yani "Haman" kelimesi, "Firavun" kelimesi gibi bir unvan, görev ve pozisyon anlamına geliyordu. Örneğin, 18. Mısır Hanedanı'nda sekiz Firavun ve on bir Haman bulunuyordu; 19. Hanedan'da ise beş Firavun ve altı Haman vardı. Yani her Firavun'un bir Haman'ı vardı ve eğer bir Haman ölür veya firavun tarafından görevden alınırsa, onun yerine başka bir Haman geçiyordu.

Ağız "Ra/ را" olarak, göz " يري" olarak, taht "Set/ ست" olarak, ev "Bar/ بر" olarak ya da yılan " فاي" olarak telaffuz edilir ve buradan ilk harf (F) alınır. Ayrıca, baykuş (م) ve kırlangıç (أ) olarak kullanılır. Eski Mısırlılar, daha sonra Arap yazısına giren (هـ), (و) ve (ش) gibi semboller de kullanmışlardır. Ayrıca, birbirini takip eden iki harfi ifade etmek için iki harfli isimler de kullanmışlardır: örneğin, ev (Bar/ بر), taht (Set/ ست) ve tavşan (ون). Bazı kelimelerde ise üç harf kullanmışlardır; örneğin: "Ankh" (hayat anlamına gelir), "Htep" (rahat veya kurban anlamına gelir) ve "Nefer" (güzel anlamına gelir).

Firavun" (Eski Mısırca: برعا) kelimesi, "büyük ev" veya "büyük saray" anlamına gelir. Bu terim, Mısır'daki krallara atıfta bulunmak için kullanılan bir unvandır. "Firavun" unvanı, "Bar-‘a" veya "Bar-‘ou" kelimelerinden türetilmiştir. Burada "Bar", "ev" sembolünü, "‘a" ise "sütun" sembolünü temsil eder; yani "büyük ev" veya "yüksek ev" anlamına gelir, bu da yöneticinin sarayını işaret eder. Zamanla bu unvan, bir tür saygı ifadesi haline gelmiş ve "Yüksek Dereceli" veya "Majesteleri" gibi anlamlar kazanmıştır. 18. Hanedan'ın ortalarından itibaren ise bu unvan, Mısır kralının ismiyle birlikte anılmaya başlanmıştır.

Narmer



 

"Haman" ismi (yani Amun'un büyük rahibi unvanı), Yeni Krallık döneminde (18. Hanedan'dan itibaren) ortaya çıkmaya başlamıştır; bu da "Firavun" isminin ilk kez aynı dönemde ortaya çıkmasıyla paralellik göstermektedir. Dolayısıyla, "Haman" ismi veya unvanı, "Firavun" unvanındaki gibi genel bir unvan olabilir.

Ayrıca, "Haman" ismi, o dönemde Mısır'ın en büyük tanrısını (Mısır tanrılarının kralı) temsil eden "Amun" ismiyle veya "Amun-Ra" olarak bilinen birleşik tanrıyla da ilişkilendirilebilir.

Mısır kralı, Musa'nın döneminden önce "Firavun" ismiyle anılmaya başlamıştır. "Firavun" veya "Bar'a" kelimesi, başlangıçta kraliyet sarayını ifade etmekteydi. Ancak zamanla sarayı yöneten veya orada yaşayan kişi de "Bar'a" olarak adlandırılmaya başlamıştır. Aynı şekilde, saray görevlileri ve kralın takipçileri de "Firavun" ismiyle anılmaktaydı; sanki saraya ait olan herkes, sarayın adıyla anılmaya başlamış gibiydi. Büyük Amun rahibi için de benzer bir durum yaşanmış olabilir. Zamanla "Amun'un evi" anlamına gelen "Bar Amun" ismi, Amun'un tapınaklarında yaşayan veya onları yöneten kişiler için de geçerli hale gelmiştir.

Eğer bu varsayım doğruysa, "Haman" adı (Amun), Ramses'ten sonraki ikinci adam için özel, benzersiz bir isim değildi. Aksine, Haman resmi bir unvandı ve "Mısırlıların o dönemde tapındığı en büyük tanrının en büyük rahibi" anlamına geliyordu. Mısır'daki birinci kişi saray mensubu veya sarayın büyüğüydü (firavun), kendisini Amun'un oğlu olarak görüyordu; ikinci kişi ise tapınak mensubu veya tapınağın büyüğüydü (Haman). Bu durum, firavun ve Haman'ın, antik Mısır'daki en büyük iki yapıyı (saray ve tapınak) temsil ettiğini gösterir. Bu iki yönetim merkezi, firavun ve Haman ile temsil edilmektedir. Amun (ya da Haman) gerçek Mısır hükümdarıdır; firavunda somutlaşırken (aynı zamanda Mısır'daki her tanrının bir numaralı rahibidir) ve ona ilham veren, birinci rahibi olan Haman'da da somutlaşmaktadır. Firavun sarayı (Bar'a) temsil eder ve bu nedenle onun adıyla anılır; Haman ise tapınağı (Amun'un evi) temsil eder ve bu nedenle onun adı (Amun veya Haman olarak kısaltılarak) ile anılır. Bir hanedan olarak görülmeseler de, Teb'deki Amun Baş Rahipleri, MÖ 1080'den yaklaşık 943'e kadar Mısır'ın etkili yöneticileri olacak kadar güç ve etkiye sahiptiler . Herihor , MÖ 1080'de -XI. Ramses'in 19. Yılında- Amun'un ilk hükümdar Baş Rahibi olarak ilan edildiğinde, Amun rahipliği Mısır ekonomisi üzerinde etkili bir kontrole sahipti. Amun rahipleri, Mısır'daki tüm tapınak arazilerinin üçte ikisine ve gemilerinin ve diğer birçok kaynağın yüzde 90'ına sahipti.

آمونأَمِن

Adının tam olarak nasıl telaffuz edildiğini bilmek zordur çünkü eski Mısır hiyeroglif yazısı sessiz harfleri (ünsüzleri) kullanıyordu. İsmi « أَمِن» olarak yazılmış ve muhtemelen "Amin" şeklinde, kapalı e'nin a'ya eğilerek telaffuz edildiği düşünülmektedir. Antik Mısır'da isim yaygın olarak kulanılmıştır;

 Ỉmn-ḥtp-ỉy , Amen-hetep, Ἀμένωφις

ỉmn.t-t , Amentet (Ament, Amentit, Imentet, Imentit) 

Amen-Ra

Amen, Amun, Ammon/imn/ (M) 'Gizli olan' (Tanrı)

 Amenemhat, Amunemhat, Amenemhet, Amenemhet /imn-m-HAt/ (lakap) Ameni, Ammenemes (Yunanca) 'Amun'un en önde geleni' (M) (Prens, Kral, Yukarı Mısır'ın 15. Nome valisi, Vezir, kraliyet duaghter)

 Amenemheb, Amenemhab /imn-m-Hb/ (M) 'Festivalin Amun'u' (Hizmetli)

 Amenemone /imn-m(A)ini/ (Aniy'in tam adı)

 Amenemnisu/img-m-nisw / (M) 'Amun kraldır' (Kral)

 Amenherkhepshef, Amun-her-khepeshef /imn-Hr-xpS.f/ (M) 'Gücü üzerine Amun' (prens)

 Amenhotep, jmn-htp/imn-Htp/'Amun memnun' (M) A-ma-an-ha-at-bi (Akadca),

 Amenophis/Αμένωφις (Yunanca) (Kral, mimar, kâtip, Amun rahibi)

 Ámeni/imny/ (M) (lakabı) Amenemhat (Yukarı Mısır'ın 15. Nome valisi)

 Amenia /imn-iA/ (F) 'Ey Amun' (Eş...

Amenemipet (E) (Vezir)

Amenmesse, Amenmesses, Amenmose /imn-ms.s, Jmn-msj-sw/ (M) 'Amun tarafından biçimlendirilmiş' (Kral, Vezir, Prens)

Amennakhte, Amennakht /imn-n-Axt/? (M) (ressam, kâtip)

Amennety/imnnti/ (M) 'Amun bana ait' Amenkhau, Amonkhau (M)

Amentet imntt 'Batının ya da yeraltı dünyasının tanrıçası' (F)

 Amentetwosret, Amentet-wosret /imntt-wsrt/ (F) 'o batının gücü'

 Amenu/imnw/(M) (Kâtip)

 Ameny, Ameni, imni/4 (E) (Bölge Komutanı)

 Ameny/imny, iminy/ (E, K) (Vezir, Yüksek kâhya, general)

 Ameny Antef, Ameni Antef /imn.i in-it.f/ (M) 'Ameny onun babası'

 Ameny Qemau /imny (sA) qmAw/ 'Ameny'nin (oğlu) Qemau'

 Amennetet, Amunnetet /imn-nt-t/ (F) 'Amun'a ait olan'

 Amunenshi /amw-nnSi/ (E) (Yukarı Retjenu Hükümdarı)

 Amunet /imnt/ (F) 'O gizli olan' (Amun'un eşi olan tanrıça, baş rahibe olarak hüküm sürer)

 “Menkheperre, tıpkı büyük dedesi Herihor'un yaptığı gibi, taht adı olarak "Amen'nin ilk peygamberi" unvanını aldı,”

        

Amenhotep I - 18. Hanedan'ın ilk hükümdarı.

Amenhotep II - 18. Hanedan'ın ikinci hükümdarı.

Amenhotep III - 18. Hanedan'ın üçüncü hükümdarı ve Mısır'ın en güçlü krallarından biri.

Amenhotep IV (Akhenaton) - 18. Hanedan'da, tek tanrı inancını benimseyen firavun.

Amenemhat I - 12. Hanedan'ın kurucusu.

Amenmesse - 19. Hanedan'da yer alan bir figür; firavun unvanı taşıdığı iddia edilmiştir.


         Vezirler ve Diğer Önemli Şahsiyetler

         Amenemhat - 12. Hanedan'da önemli bir vezir ve yönetici.

         Amenemhet (Vezir) - 12. Hanedan'da ve sonrasında çeşitli görevlerde bulunmuş bir başka vezir.

         Amenhotep, Büyük Vezir - 18. Hanedan'da görev yapan önemli bir figür.

          Ameneminet - Ramses döneminde önemli görevlerde bulunmuş bir kişi.

            Amuniri - Bazı metinlerde adı geçen bir yönetici.

Belki de "Haman" kelimesinde de benzer bir durum yaşanmıştır.

חוהحوّاء

זכריה (Zekharyah),  Zacchariam, ζαχαριαν, زَكَرِيَّا

هَارُونُאהרן (Ahărōn), Aaron, ααρων

מלאכיمَلاَخِي

לאהليئة

מְנַשֶּׁה‎, مَنَسَّى

Gibi.

 Örnek Ameneminet

 


 

Ameneminet büyük olasılıkla Seti I döneminde doğmuştur. Babası Amun’un başrahibi Wenennefer, annesi ise Amun’un şarkıcısı İsis’tir. Ameneminet, Seti I döneminde askeri bir kariyere başlamış gibi görünmektedir. Bu dönemde arabacı ve ahır sorumlusu olarak görev yapmıştır. Daha sonra ordu komutanı olmuş ve yurt dışında elçilik görevlerinde bulunmuştur. II. Ramses döneminde ise sınır polisinin başı olarak terfi ettirilmiştir. Bu görevdeyken hükümdarın ölü tapınağı olan Ramessum’un inşasında da yer almıştır.

Ameneminet'in eşi Nefertari adında olup, Sokar Tapınağı’ndaki Sem-rahibi Minmose'un kızıydı.

 


 


 


 

Harflerin Okunması


 

Hâmân ve Sarh

 وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَاهَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ” (40:36).

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا اَيُّهَا الْمَلَاُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرٖى فَاَوْقِدْ لٖى يَا هَامَانُ عَلَى الطّٖينِ فَاجْعَلْ لٖى صَرْحًا لَعَلّٖى اَطَّلِعُ اِلٰى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّٖى لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبٖينَ” (28:38).

Bu iki ayette geçen “صَرْحًا” ı nasıl anlamalıyız;

Kelime Eski Güney Arabistan (sebe) 𐩮𐩧𐩢  (ṣrḥ, "kült binası"), yine Eski Güney Arabistan 𐩮𐩧𐩢𐩩 (ṣrḥt, "üst kat; kapalı avlu") ve Ge'ez ጽርሕ (ṣərḥ, "oda, özel oda; kale; saray; tapınak").

Kelimenin sebetik dille kullanımı “kült binası”, “tapınak” anlamı da söz konusu. Bizim yorumumuza göre Fir‘avn’nın istediği bir “kült merkezi” veya “tapınak” benzeri bir yapıdır.

 Yakarıda yazdıklarımızı birleştirdiğimizde Hâmân Fir’avn gibi bir unvan adı olduğunu kesin olmamakla söyleyebiliriz.  

Cibt ve Tâgût Kelimelerinin Habeşçe izleği

                                                          Cibt ve Tâgût Kelimelerinin Habeşçe izleği   “ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ ا...