Psiko-Sembolik Yorumlar
(İstanbul
Arkeoloji Müzesi)
Yûnus öyküsünün gökteki iz düşümü gözden
kaçırılmıştır. Kutsal kitâblardaki öyküye göre, öyküde geçen motiflerin “sembol”leri
üzerine yorumlar vardır. Erich Fromm Yûnus öyküsünün sembollerini çözümlemeye
çalışır. Ona göre öyküde bir çok sembolik öğeler vardır;
"Evrensel bir sembolü anlatan bir başka güzel
örnek de, Yunus Peygamber’in sembol dili ile yazılmış olan hayat hikâyesidir. Hikâyenin
özeti şöyledir:
Yunus peygamber, Tanrı'nın sözlerini işitir ve
insanları doğru yola döndürmek için Ninive'ye gider. Onlara artık doğru yola
dönmezlerse, şehirlerinin başlarına yakılacağını anlatır. Yunus, Tanrı'nın
sesini duymuş ve böylece bir peygamber olmuştur. Ama
bu, kendi isteği ile olmadığı için, görevini bilmesine rağmen Tanrı'nın (ya da
buna, vicdanının da diyebiliriz) emirlerinden kaçmaya çalışmaktadır. Çevresiyle
pek fazla ilgilenmeyen bir insan olan Yunus, kanun ve düzene sıkı biçimde
bağlılığı ile tanınır. Ama çevresine karşı gösterdiği sevgi de yetersizdir.
Şimdi de bu olay sırasında Yunus'un kalbinden
geçenlerin, hikâyede nasıl anlatıldığına bakalım:
Yunus'un önce Jafo'ya gittiğini, oradan da
Tarşiş'e giden bir gemiye bindiğini öğreniyoruz. Gemi, denizin ortasındayken
ansızın büyük bir fırtına patlayıverir. Herkes korku ve heyecan içinde
koşuşurken, Yunus, geminin alt bölümüne iner ve derin bir uykuya dalar.
Denizciler, bu fırtınayı Tanrı'nın bir cezası olarak düşünürler. Çünkü Yunus
onlara Tanrı'dan kaçtığını söylemiştir. Bu nedenle onu uyandırırlar. Durumu
fark eden Yunus, denizcilere kendisini denize atmalarını söyler. Belki o zaman
deniz durgunlaşacaktır. Denizciler önce bu arzuyu yerine getirmekten çekinirler,
ama sonunda Yunus'u kolundan tutup denize atarlar. Yunus suya düşer düşmez, deniz
durgunlaşır. Daha sonra büyük bir balık, Yunus Peygamber'i yutar. Yunus, bu
balığın karnında tam üç gün ve üç gece saklı kalır. Bu duruma dayanamayan
Peygamber, Tanrı'ya kendisini affetmesi için yalvarır ve bu hapisten kurtulmak
için dua eder. Bunun üzerine Tanrı balığa, karnındaki Yunus'u karaya kusmasını
emreder. Daha sonra Yunus, Ninive'ye gider, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirir
ve Niniveliler'i felaketten kurtarır.
Hikâyede anlatılan olaylar, sanki gerçekten de
yaşanıyormuş gibi anlatılmasına rağmen, bu hikâye aslında
baştan sona sembol diliyle yazılmıştır. Bundan dolayı da anlatılan bütün
olaylar, Yunus Peygamber'in ruhsal durumu hakkında verilmiş bilgilerdir. Burada
birçok sembol, ardı ardına dizilmiştir. "Gemiye binme, geminin alt
bölümüne inme, uykuya dalma, denizde seyretme ve balığın karnında
hapsolma" bu sembollere verilebilecek örneklerdir. Sözü edilen
sembollerin her biri, ayrı bir ruh halini temsil etmektedir. Ama genelde, kendi içine kapanmayı ve kendini toplumdan soyutlamayı sembolize
ederler. Böyle bir durumu, anne karnındaki cenin sembolüyle de
açıklayabiliriz. Geminin, derin uykunun, denizin ve
balığın anne karnından çok farklı oldukları doğrudur. Ama hepsinde de güvenlik
ve korunma duyguları egemendir. Bu yüzden anılan semboller, içerik açısından
aynıdır.
Yunus Peygamber hikâyesinde
olaylar, uzay ve zaman akışı içinde geçerler. Peygamber, ilk önce gemiye biner,
sonra uyur, daha sonra denize atılır, ardından da balık tarafından yutulur.
Yani olaylar birbirlerini takip ederler. Hikâyenin bazı olayları gerçek
dışıdır. Ama bir bütün olarak ele alındığında hikâye sağlam bir mantığa
sahiptir. Bu
hikâye, bize Yunus Peygamber'in iç dünyası hakkında bilgi vermektedir. Burada,
Yunus'un vicdanı ve kaçma isteği arasında nasıl bocaladığını görmekteyiz. Peş
peşe sıralanan olaylar, işte bu durumu anlatmaktadırlar. Olayların gitgide
şiddetlenmesi ve büyümesi, Yunus'un duygusal durumu ile bir paralellik göstermektedir.
Yunus, hikâyenin başında insanlardan ve görevinden kaçar. Giderek onlara daha
fazla yabancılaşır ve sonunda balığın karnındaki mutlak soyutlanma ile insanlardan
tamamen uzaklaşmış olur. Ama kendi yarattığı bu hapis, onu çok sıkmıştır ve kendini
yalnız hissetmektedir. Buradan kurtulmak için sonunda Tanrı'dan yardım diler. (Aslında bu hikâyede, tipik bir
nevrozun gelişimini izleyebiliriz. Böyle durumlarda, hasta olan kişi, belirli
bir tehlikeden korunmak için ortaya bir tavır koyar. Ama sonunda, bu tavrın kendisi
de onun için yeni bir tehlike yaratır. Ve hasta kişi, artık öncelikle kendi
tavrından kurtulmak için büyük çabalar göstermeye başlar.) Sonunda Yunus da,
güvenliğe kaçmayı ve kendini içine hapsetmeyi bir yana iter ve hayatına
bıraktığı yerden devam etmeye karar verir.
Yazılı bir belge olarak önümüzde duran bu hikâyede,
satırların aralarına dağılmış bazı önemli bilgiler vardır. Bunların başında,
olaylar arasında mantıksal bir neden-sonuç ilişkisinin bulunması yer alır.
Yunus, Tanrı'dan kaçmak istediği için, denize açılıyor. Yorgun olduğu için,
uyumaya başlıyor. Fırtınaya neden olduğu için, denize atılıyor. Ve denizde
insan yutan balıklar olduğu için, bir balık tarafından yutuluyor. Görülebileceği
gibi, belirli bir olay, ondan bir önceki olayın sonucudur. (Yunus Peygamber'in
hikâyesi, son bölümü gerçek dışı olmasına rağmen, mantıksal bir bütünlük içinde
gerçekleşmiştir.) Oysa satırların arasına gizlenmiş olan bilgilerin sahip
olduğu mantık, buradakinden farklıdır. İçsel bir bağ
ile birbirine bağlanmış ve çağrışımlarla yönlendirilmiş olan ruhsal yapının
dile gelişi demek olan bu "iç hikâye" de de neden-sonuçlu dizilişler vardır.
Ama ardındaki mantık, kelimelerle anlatılan hikâyenin dünyasal mantığından daha
farklı bir yapı taşımaktadır.
Sembol diline egemen olan çeşitli mantık kurallarını,
biraz sonra rüyaların özelliklerini incelerken daha iyi anlayacağız.” (Eric Fromm, Rüyalar, Masallar ve Mitoslar, Arıtan Yayın Evi,
2. Baskı, Eylül 1992/34-38).
(Yunus Lahdi - Vatikan
Müzesi)
Motifler ve sembollerle ilgili bir başka
çalışmada;
“Balinanın Karnı
Büyülü eşikten geçişin bir yeniden
doğum alanına geçme olduğu fikri, dünyanın her yerinde rahim imgesi olan balina
karnıyla simgelenmiştir. Kahraman, eşiğin
gücünü ele geçirmek ya da onunla uzlaşmak yerine bilinmeyenin içinde kaybolur
ve ölmüş gibi görünür.
Mişe-Nahma,
Balıklar Kralı,
Öfkeyle
yukarı fırladı,
Parıltılarla
gün ışığına sıçradı,
Büyük
çenesini açtı ve yutuverdi
Kanoyu
ve Hiavvatha’yı.
Bu yaygın motif, eşikten geçişin bir kendini
yok etme biçimi olduğunu vurguluyor…
Fakat burada, dışa,
görünür dünyanın sınırları dışına geçiş yerine, kahraman yeniden doğmak üzere
içe doğru gidiyor. Kaybolma, inananın, kim ve ne olduğunu, yani ölümsüz
olmadıkça kül ve toz olduğunu anımsamasının kolaylaşacağı yer olan tapmağa
girmesine karşılık gelmektedir, içerideki tapmak,
balinanın karnı ve ötedeki, yukarıdaki ve aşağıdaki cennet toprağı, hepsi aynı
şeydir…
Varoluşun tehlikeli yönünün, olağan
dünyayı çevreleyen mitolojik devlere ya da balinanın iki sıra dişlerine denk
düşen başlangıç belirtileridirler onlar. Kendini adamış kişinin bir tapınağa
giriş anında bir dönüşümden geçeceği gerçeğini sergilerler….
Öyleyse, alegorik olarak bir tapmağa giriş ve
balinanın dişleri arasından kahramanın dalışı, her ikisi de resim dilinde
yaşamı merkeze alma, yaşamı yenileme eylemini belirten aynı maceralardır… (Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, 5. Balinanın Karnı, Joseph
Campbell, Kabalcı, İkinci Basım 2010).
Belki de sorulması gereken bu öyküyü
dinleyenlerden ne yapmaları istendiğidir, öykünün nasıl bir işlevi olduğu, bu
öykünden ne şekilde ders çıkarılacağıdır.