25 Aralık 2021 Cumartesi

Yûnus (Güvercin) ve Balık (Nûn) (6). Psiko-Sembolik Yorumlar

 


Psiko-Sembolik Yorumlar

 


(İstanbul  Arkeoloji Müzesi)


Yûnus öyküsünün gökteki iz düşümü gözden kaçırılmıştır. Kutsal kitâblardaki öyküye göre, öyküde geçen motiflerin “sembol”leri üzerine yorumlar vardır. Erich Fromm Yûnus öyküsünün sembollerini çözümlemeye çalışır. Ona göre öyküde bir çok sembolik öğeler vardır;

"Evrensel bir sembolü anlatan bir başka güzel örnek de, Yunus Peygamber’in sembol dili ile yazılmış olan hayat hikâyesidir. Hikâyenin özeti şöyledir:

Yunus peygamber, Tanrı'nın sözlerini işitir ve insanları doğru yola döndürmek için Ninive'ye gider. Onlara artık doğru yola dönmezlerse, şehirlerinin başlarına yakılacağını anlatır. Yunus, Tanrı'nın sesini duymuş ve böylece bir peygamber olmuştur. Ama bu, kendi isteği ile olmadığı için, görevini bilmesine rağmen Tanrı'nın (ya da buna, vicdanının da diyebiliriz) emirlerinden kaçmaya çalışmaktadır. Çevresiyle pek fazla ilgilenmeyen bir insan olan Yunus, kanun ve düzene sıkı biçimde bağlılığı ile tanınır. Ama çevresine karşı gösterdiği sevgi de yetersizdir.

Şimdi de bu olay sırasında Yunus'un kalbinden geçenlerin, hikâyede nasıl anlatıldığına bakalım:

Yunus'un önce Jafo'ya gittiğini, oradan da Tarşiş'e giden bir gemiye bindiğini öğreniyoruz. Gemi, denizin ortasındayken ansızın büyük bir fırtına patlayıverir. Herkes korku ve heyecan içinde koşuşurken, Yunus, geminin alt bölümüne iner ve derin bir uykuya dalar. Denizciler, bu fırtınayı Tanrı'nın bir cezası olarak düşünürler. Çünkü Yunus onlara Tanrı'dan kaçtığını söylemiştir. Bu nedenle onu uyandırırlar. Durumu fark eden Yunus, denizcilere kendisini denize atmalarını söyler. Belki o zaman deniz durgunlaşacaktır. Denizciler önce bu arzuyu yerine getirmekten çekinirler, ama sonunda Yunus'u kolundan tutup denize atarlar. Yunus suya düşer düşmez, deniz durgunlaşır. Daha sonra büyük bir balık, Yunus Peygamber'i yutar. Yunus, bu balığın karnında tam üç gün ve üç gece saklı kalır. Bu duruma dayanamayan Peygamber, Tanrı'ya kendisini affetmesi için yalvarır ve bu hapisten kurtulmak için dua eder. Bunun üzerine Tanrı balığa, karnındaki Yunus'u karaya kusmasını emreder. Daha sonra Yunus, Ninive'ye gider, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirir ve Niniveliler'i felaketten kurtarır.

Hikâyede anlatılan olaylar, sanki gerçekten de yaşanıyormuş gibi anlatılmasına rağmen, bu hikâye aslında baştan sona sembol diliyle yazılmıştır. Bundan dolayı da anlatılan bütün olaylar, Yunus Peygamber'in ruhsal durumu hakkında verilmiş bilgilerdir. Burada birçok sembol, ardı ardına dizilmiştir. "Gemiye binme, geminin alt bölümüne inme, uykuya dalma, denizde seyretme ve balığın karnında hapsolma" bu sembollere verilebilecek örneklerdir. Sözü edilen sembollerin her biri, ayrı bir ruh halini temsil etmektedir. Ama genelde, kendi içine kapanmayı ve kendini toplumdan soyutlamayı sembolize ederler. Böyle bir durumu, anne karnındaki cenin sembolüyle de açıklayabiliriz. Geminin, derin uykunun, denizin ve balığın anne karnından çok farklı oldukları doğrudur. Ama hepsinde de güvenlik ve korunma duyguları egemendir. Bu yüzden anılan semboller, içerik açısından aynıdır.

 

Yunus Peygamber hikâyesinde olaylar, uzay ve zaman akışı içinde geçerler. Peygamber, ilk önce gemiye biner, sonra uyur, daha sonra denize atılır, ardından da balık tarafından yutulur. Yani olaylar birbirlerini takip ederler. Hikâyenin bazı olayları ger­çek dışıdır. Ama bir bütün olarak ele alındığında hikâye sağlam bir mantığa sahiptir. Bu hikâye, bize Yunus Peygamber'in iç dünyası hakkında bilgi vermektedir. Burada, Yunus'un vicdanı ve kaçma isteği arasında nasıl bocaladığını görmekteyiz. Peş peşe sı­ralanan olaylar, işte bu durumu anlatmaktadırlar. Olayların gitgide şiddetlenmesi ve büyümesi, Yunus'un duygusal durumu ile bir paralellik göstermektedir. Yunus, hikâyenin başında insanlardan ve görevinden kaçar. Giderek onlara daha fazla yabancılaşır ve sonunda balığın karnındaki mutlak soyutlanma ile insanlardan tamamen uzaklaşmış olur. Ama kendi yarattığı bu hapis, onu çok sıkmıştır ve kendini yalnız hissetmektedir. Buradan kurtulmak için sonunda Tanrı'dan yardım diler. (Aslında bu hikâyede, tipik bir nevrozun gelişimini izleyebiliriz. Böyle durumlarda, hasta olan kişi, belirli bir tehlikeden korunmak için ortaya bir tavır koyar. Ama sonunda, bu tavrın kendisi de onun için yeni bir tehlike yaratır. Ve hasta kişi, artık öncelikle kendi tavrından kurtulmak için büyük çabalar göstermeye başlar.) Sonunda Yunus da, güvenliğe kaçmayı ve kendini içine hapsetmeyi bir yana iter ve hayatına bıraktığı yerden devam etmeye karar verir.

Yazılı bir belge olarak önümüzde duran bu hikâyede, satırların aralarına dağılmış bazı önemli bilgiler vardır. Bunların başında, olaylar arasında mantıksal bir neden-sonuç ilişkisinin bulunması yer alır. Yunus, Tanrı'dan kaçmak istediği için, denize açılıyor. Yorgun olduğu için, uyumaya başlıyor. Fırtınaya neden olduğu için, denize atılıyor. Ve denizde insan yutan balıklar olduğu için, bir balık tarafından yutuluyor. Görülebileceği gibi, belirli bir olay, ondan bir önceki olayın sonucudur. (Yunus Peygamber'in hikâyesi, son bölümü gerçek dışı olmasına rağmen, mantıksal bir bütünlük içinde gerçekleşmiştir.) Oysa satırların arasına gizlenmiş olan bilgilerin sahip olduğu mantık, buradakinden farklıdır. İçsel bir bağ ile birbirine bağlanmış ve çağrışımlarla yönlendirilmiş olan ruhsal yapının dile gelişi demek olan bu "iç hikâye" de de neden-sonuçlu dizilişler vardır. Ama ardındaki mantık, kelimelerle anlatılan hikâyenin dünyasal mantığından daha farklı bir yapı taşımaktadır.

Sembol diline egemen olan çeşitli mantık kurallarını, biraz sonra rüyaların özelliklerini incelerken daha iyi anlayacağız.” (Eric Fromm, Rüyalar, Masallar ve Mitoslar, Arıtan Yayın Evi, 2. Baskı, Eylül 1992/34-38).


(Yunus Lahdi -  Vatikan Müzesi)


Motifler ve sembollerle ilgili bir başka çalışmada;

“Balinanın Karnı

Büyülü eşikten geçişin bir yeniden doğum alanına geçme olduğu fikri, dünyanın her yerinde rahim imgesi olan balina karnıyla simgelenmiştir. Kahraman, eşiğin gücünü ele geçirmek ya da onunla uzlaşmak yerine bilinmeyenin içinde kaybolur ve ölmüş gibi görünür.

Mişe-Nahma, Balıklar Kralı,

Öfkeyle yukarı fırladı,

Parıltılarla gün ışığına sıçradı,

Büyük çenesini açtı ve yutuverdi

Kanoyu ve Hiavvatha’yı.

Bu yaygın motif, eşikten geçişin bir kendini yok etme biçimi olduğunu vurguluyor…

Fakat burada, dışa, görünür dünyanın sınırları dışına geçiş yerine, kahraman yeniden doğmak üzere içe doğru gidiyor. Kaybolma, inananın, kim ve ne olduğunu, yani ölümsüz olmadıkça kül ve toz olduğunu anımsamasının kolaylaşacağı yer olan tapmağa girmesine karşılık gelmektedir, içerideki tapmak, balinanın karnı ve ötedeki, yukarıdaki ve aşağıdaki cennet toprağı, hepsi aynı şeydir

Varoluşun tehlikeli yönünün, olağan dünyayı çevreleyen mitolojik devlere ya da balinanın iki sıra dişlerine denk düşen başlangıç belirtileridirler onlar. Kendini adamış kişinin bir tapınağa giriş anında bir dönüşümden geçeceği gerçeğini sergilerler….

Öyleyse, alegorik olarak bir tapmağa giriş ve balinanın dişleri arasından kahramanın dalışı, her ikisi de resim dilinde yaşamı merkeze alma, yaşamı yenileme eylemini belirten aynı maceralardır… (Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, 5. Balinanın Karnı, Joseph Campbell, Kabalcı, İkinci Basım 2010).

Belki de sorulması gereken bu öyküyü dinleyenlerden ne yapmaları istendiğidir, öykünün nasıl bir işlevi olduğu, bu öykünden ne şekilde ders çıkarılacağıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Cibt ve Tâgût Kelimelerinin Habeşçe izleği

                                                          Cibt ve Tâgût Kelimelerinin Habeşçe izleği   “ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ ا...