Kur’an’da Hâbîl ve Qâbîl isim olarak
geçmez,
Anlatı şöyle bir akışın içinde yer
alır;
“يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُوا” (5:2).
“الْبَيْتَ
الْحَرَامَ” (5:2).
“الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ” (5:2).
“يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُوا” (5:6).
“يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُوا” (5:8).
“وَلَقَدْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ” (5:12).
“وَمِنَ الَّذِينَ
قَالُوا إِنَّا نَصَارَى أَخَذْنَا مِيثَاقَهُمْ”
(5:14).
“يَاأَهْلَ
الْكِتَابِ” (5:15).
“لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ
قَالُوا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ” (5:17).
“وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارَى نَحْنُ أَبْنَاءُ اللَّهِ
وَأَحِبَّاؤُهُ” (5:18).
“يَاأَهْلَ
الْكِتَابِ” (19).
“وَإِذْ قَالَ مُوسَى
لِقَوْمِهِ” 5:20).
“وَاتْلُ
عَلَيْهِمْ” (5:27).
“يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُوا” (5:35).
Bu kıssa akışta işaret edilen, benî
İsrailin, Yahudi ve Hristiyanların bildiği bir kıssa olmalıdır yani ehl-i Kitâb’ın.
(وهو قول الحسن والضحاك : أن ابنى آدم اللذين قربا قرباناً ما كان ابني آدم لصلبه ، وإنما كانا رجلين من بني اسرائيل) Hasan el-Basrî ile Dahhâk'ın görüşüdür. Buna göre, Hz. Âdem (a.s)'in, birer kurban sunan iki oğlu, onun sulbünden olan iki oğlu olmayıp, İsrâiloğullarından iki âdemoğludur. Bunun delîli, Allah'ın bu kıssanın sonunda, "Bundan dolayıdır ki İsrâiloğuları için şuna hükmettik: Kim bir canı, bir can mukabilinde veya yeryüzünde bir fesat çıkardığı için olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur" (Mâide. 32) buyurmuş olmasıdır. Çünkü bu günahın, Âdem'in oğullarından birinden sudur etmesinin, İsrâiloğulları için kısasın farz oluşunun sebebi olmaya elverişli olmayacağı açık bir durumdur. Ama Benî İsrail'den birisinin, böyle bir günahı işlemesinin, onları aynı günahı işlemekten alıkoymak için, onlar hakkında kısas hükmünün konulmasına yol açması mümkündür (Razî).
“qurbân” kelimesine gelince;
“KuRBân”, örfümüzde Allah'a yaklaşmak için kesilen
kurbanlığa denirse, de asıl mânâsı Allah'a yaklaşmak için sunulan herhangi bir
şey demektir ki, gerek kurbanlık ve gerek diğer sadakalardan daha geneldir
(Elmalılı).
Kelimenin
semitlerde kullanımı hemen hemen aynıdır;
Akadca: 𒆪𒉡 : qarābum, qerēbum , “ yakın
olmak; yaklaşmak ”
Fenik: 𐤒𐤓𐤁 QRB
Ugarit: 𐎖𐎗𐎁 (qrb, “ yaklaşmak;
yakın olmak ” )
Sebe: 𐩤𐩧𐩨 (qrb), yakın, yaklaşmak
Habeş: ቀረበ ḳärräbä
Aramca: קורבנא ( 𐡒𐡓𐡁 ( QRB )
İbranca; (קרבו) KoRBaN, çoğul (קרבנוֹת) KoRBaNot:
Suryanca: ܩܪܶܒ
Yakınlaşmak, yakınlık anlamındadır
“إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا” “ikisi bir yakınlık
yaklaştırdıklarında”, “قُرْبَانًا” isimdir. “bir yakınlık”
anlamında
Bu yakınlık’ın kabul ve reddi söz konusudur.
Yani “bir sunu”nun kabul ve reddi söz konusudur.
“فَلَوْلَا
نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ
قُرْبَانًا آلِهَةً بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ
وَذَلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ” (46:28).
“وَالَّذِينَ
اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ مَا
نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى
اللَّهِ زُلْفَى” (39:3).
Ayetlerden anladığımız “qurbân”
yakınlık sağlayıcı, yaklaştırıcı bir şeydir. Bağlamda bunun ne olduğu
söylenmemektedir. Bu şey ne olursa olsun “إِنَّمَا
يَتَقَبَّلُ اللَّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ” denerek kabul
şartının “الْمُتَّقِينَ” olmaya bağlanmıştır.
Bu İncîl’deki şu pasaja uygundur;
“Habil'in Tanrı'ya Kayin'den daha iyi bir kurban sunması iman sayesinde
oldu. İmanı sayesinde doğru biri olarak Tanrı'nın
beğenisini kazandı. Çünkü Tanrı onun sunduğu adakları kabul etti…” (İncîl, İbranilere Mektub: 11:4).
Tevrât’ta ise;
“Kayin, bir miktar toprak meyvesini Tanrı’ya sunu olarak getirdi
(3). Ve Evel -o da davarının ilkdoğanlarından, [bunların] şişman olanlarından
[bazılarını] getirdi. Tanrı Evel’e ve sunusuna önem verdi (4). Ancak kayin’e ve
sunusuna, önem vermedi. Kayin çok kızgın ve üzgündü. (5).”
(Tevrât, Yaradılış: 3-5).
Habîl, Qabîl’e göre sunuda “الْمُتَّقِينَ” davranmıştır, yani “Duyarlı”.