3 Eylül 2021 Cuma

Zekeriyyâ’nın Hikayesi (5) Yahyâ (Yaşar/Yaşayacak).

 

 

 

وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا” (19:14).

 

Meryem Sûresindeki bu ayetten anladığımız kadarıyla Yahyâ kendisine nebîlik verildiğinde anne ve babası hayatta değildir. Apokrif Yaqûb İncîlinin anlatımıda bu yöndedir.

Kur’an’da üçüncü sûrede yer alan “qalemleri atma” olayında, kuranın Zekeriyyâ’ya çıktı şeklinde yorum daha sonraki bir olayla ilgilidir. Zaten İncîllerin teyit ettiği gibi ilk gözetmen Zekeriyyâ’dır. İkinci gözetmen veya kefîl Zekeriyyâ değildir ve qalem atma olayında sadece danışmandır. Qalem atma olayı Meryem genç bir kız olduğu zamanda gerçekleşmiş olmalıdır. (Zekariyyâ konusundan ayrılmamak için burada daha fazla söz etmeyeceğiz detay için bknz. Yakub İncîli, 8:1).

 



 

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًا قَالَ يَا مَرْيَمُ اَنّٰى لَكِ هٰذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ” (3:37).

 



"Nasıl?", "Nereden?" değil, "Ne/hangi yön/yoldan?":

Kohenlerin dönüşümlü olarak tapınakta hizmet ettiklerini söylemiştik. Bu ayette Zekeriyyâ “يَا مَرْيَمُ اَنّٰى لَكِ هٰذَا” demektedir.

 Soru “min eyne?” değil “ENNâ leki hâzâ?” bu rızık sana hangi taraftan, hangi cihetten, hangi yönden geliyor?

 

 وَمَعْنَى" أَنَّى" مِنْ أَيْنَ، قَالَهُ أبو عبيدة. قال النحاس: وهذا يهِ تَسَاهُلٌ، لِأَنَّ" أَيْنَ" سُؤَالٌ عَنِ الْمَوَاضِعِ وَ" أَنَّى" سُؤَالٌ عَنِ الْمَذَاهِبِ وَالْجِهَاتِ. وَالْمَعْنَى مِنْ أَيِّ الْمَذَاهِبِ وَمِنْ أَيِّ الْجِهَاتِ لَكِ هَذَا. وَقَدْ فَرَّقَ الْكُمَيْتُ بَيْنَهُمَا فَقَالَ: أَنَّى وَمِنْ أَيْنَ آبَكَ الطَّرَبُ ... مِنْ حَيْثُ لَا صَبْوَةُ وَلَا رِيَبُ    Ebu Ubeyde'ye göre “Nereden” demektir. en-Nehhâs ise der ki: Ancak böyle bir açıklama kolaya kaçıştır. Çünkü “Nere” kelimesi yerler hakkında soru için kullanılır. " أَنَّى"  kelimesi ise yer ve yol hakkında soru edatı olmak üzere kullanılır. Burada ise, bu meyve sana hangi taraftan, hangi cihetten geliyor? demektir. el-Kumeyt bu iki edatı farklı anlamda kullanarak şöyle demiştir:

 “Nereden ve hangi taraftan sevinç sana gelip döndü?

 Şevk ve arzunun da olmadığı, şüphenin de bulunmadığı bir yerden (mi)?” (Kurtubî).

 Diğer yorumlarda da bunun altı çizilmiştir;

 “"قال" زكريا:"يا مريم: أنَّى لك هذا"؟ من أي وجه لك هذا الذي أرَى عندك من الرزقَ؟” (Cüz 6, S.358,جامع البيان في تأويل القرآن,الطبري).

 {قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا} قَالَ أَبُو عُبَيْدَةَ: مَعْنَاهُ مِنْ أَيْنَ لَكِ هَذَا؟ وَأَنْكَرَ بَعْضُهُمْ عَلَيْهِ، وَقَالَ: مَعْنَاهُ مِنْ أَيِّ جِهَةٍ لَكِ هَذَا؟”  (Cüz 2, s. 32, معالم التنزيل في تفسير القرآن, البغوي).

 Zekeriyyâ tarafından sorulan bu soru tekrar belirtelim Meryem’in bir genç kız olduğu dönemde olmalı.

Bu ne/hangi yön/yoldan sana geliyor?

 Zühd ve ibâdet ile meşgul olan hanımlara infâkta bulunmaya can atan bazı kişiler eliyle Meryem rızıklanıyordu. Zekeriyyâ bu yiyeceklerden herhangi bir şey görünce, yiyeceklerin uygun olmayan bir şekilde gelmiş olmasından korktu. İşte bundan dolayı durumun aslını ona sordu.

 Yani meşru bir biçimde mi? Yoksa gayri meşru bir şekilde mi?

 Meryem’in cevabı “مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ” Allah nezdinden, yani meşrû bir şekilde.

 Akışta, bu konuşmadan sonra Zekeriyyâ’nın bir çocuk için dua ettiği görülür.

 Dua Kur’an’da yer alır, Zekeriyyâ’nın ne şekilde dua ettiği İncîl’de açık değildir;

 “Melek, "Korkma, Zekeriya" dedi, "Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın.” (Luka’ya göre İncîl: 1:13).

 Kur’an’daki Zekeriyyâ’nın duası şöyledir;

 هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاءِ” (3:38).

 وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ” (21:89).

Zekeriyyâ dua ile birlikte bir açıklamada yapar;

قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ قَالَ كَذَلِكَ اللَّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ” (3:40).

İncîl'de Luka bunu farklı şekilde anlatır;

 وَلَمْ يَكُنْ لَهُمَا وَلَدٌ إِذْ كَانَتْ أَلِيصَابَاتُ عَاقِراً. وَكَانَا كِلاَهُمَا مُتَقَدِّمَيْنِ فِي أَيَّامِهِمَا

 “Elizabet kısır (στειρα) olduğu için çocukları olmuyordu. İkisinin de yaşı ilerlemişti.” (Luka’ya göre İncîl: 1:7).

 قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ قَالَ كَذَلِكَ اللَّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ” (3:40).

 Kısır anlamında çevirdiğimiz kelime “στεῖρα (steîra)”, “στείρος (steîros)” Kısır, verimsiz, steril olarak Türkçeye çevrilebilir. Zıddı γόνιμος  (gónimos) “bereketli, doğurgan”  anlamındadır. “καρποφόρος”.

 Ürün vermeyen toprak, bebeği olmayan kadın, yavrusu olmayan hayvan için kullanılan bir kelimedir.

Kur’an'da bu kelime ‘Allah’ın arzı’nda otlayan, ‘Allah’ın dişi deve’sinin konu edinildiği bağlamlarda yer alır;  

 Tekrar altını çizelim, deve erkek değildir, dişi bir devedir,

فَعَقَرُوا النَّاقَةَ” (7:77) Bak. 11:65,26:157

 

فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ” (54:29).

 

فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰیهَا” (91:14).

Oysa bu kelimenin yerine “عَقِيمٍ” kelimesi kullanılabilirdi. Bu kelimede “kısır” anlamında anlaşılmıştır. Oysa dişi bir deve nasıl kısırlaştırılabilir ki?

 فَسَوّٰیهَا” Dişi deve tam bir kısır değildir ayetin sonunda onun tekrar düzenlendiğinden bahseder.

 Luka bize Elizabet’in “kısır” değil, “kısır bilindiğinin" ipucunu verir;

 “Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır.” (1:36).

 الْمَدْعُوَّةِ عَاقِراً ” Kısır çağrılan kadın şeklinde çevrilebilir.

 عَاقِرٌ” kelimesi ism-i fâil bir kelimedir. Kullanıldığı bağlamlar Zekeriyyâ ile ilgili bağlamlardır (19:5,8, 3:40).

 فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ  (21:90)”

 Çocuk olayında Elizabet, Zekeriyyâ’dan başka bir tutum içindedir;

 “İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın.” (1:20).

 “Bir süre sonra karısı Elizabet gebe kaldı ve beş ay evine kapandı (24). "Bunu benim için yapan Rab'dir" dedi. "Bu günlerde benimle ilgilenerek insanlar arasında utancımı giderdi (25).” (1:24,25).

 “Elizabet Meryem'in selamını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh'la dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: "Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır! ” (1:41).

 “İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rab'bin ona söylediği sözler gerçekleşecektir.” (1:45).

 “Elizabet'in doğurma vakti geldi ve bir oğul doğurdu (57). Komşularıyla akrabaları, Rab'bin ona ne büyük merhamet gösterdiğini duyunca, onun sevincine katıldılar (58). Sekizinci gün çocuğun sünnetine geldiler. Ona babası Zekeriya'nın adını vereceklerdi (59). Ama annesi, "Hayır, adı Yahya olacak" dedi (60). Ona, "Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki" dediler (61). Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular (62). Zekeriya bir yazı levhası istedi ve, "Adı Yahya'dır" diye yazdı. Herkes şaşakaldı (63).” (1:57-63).

 فَقَالَتْ أُمُّهُ: «لاَ بَلْ يُسَمَّى يُوحَنَّا».” (1:60).

 Arabça: يُوخَنَان

Yunanca: Ἰωάννης (Iōánnēs)

Latin: Iōhannēs

İbranca: יוֹחָנָן (Yōḥānān)

Suryanca: ܝܘܚܢܢ (yōḥannān)

Habeş “ዮሐንስ (yoḥäns)

Kelime İncîl’de Kuran’daki kullanımdan farklıdır; Yuhannâ "tanrı bağışlayan" Yahyâ (يَحْيَى) "Yaşar/yaşayacak" anlamındadır. Acaba Zekeriyyâ ve Elizabet’in çocukları olup, yaşamıyor oluşundan dolayı bu adı tercih etmiş olabilirler mi?

Karşılaştıralım;

 اسْمُهُ يَحْيَى” (Kur’an; 19:7).

 يُسَمَّى يُوحَنَّا” (İncîl, Luka: 1:60).


2 Eylül 2021 Perşembe

Zekeriyyâ’nın Hikayesi (4) Kohenlikten Nebîliğe

 

Kohenlikten Nebiliğe;

 



 

“Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun soyundan gelen karısının adı ise Elizabet'ti.” (Luka: 1:5).

 

“Kâhin” kelimesine karşılık Yunanca kelime diğer çevirilerde şöyledir;

Εφημεριας= Priest,كَاهِنٌ ,ܟ݁ܳܗܢܳܐ

 

“Çocuğun babası Zekeriya(ζαχαριας), Kutsal (αγιου) Ruh'la (πνευματος)  dolarak şu peygamberlikte bulundu: ” (Luka: 1:67).

 

Peygamber kelimesine karşılık Yunanca kelime diğer çevirilerde şöyledir;

Προεφητευσεν= prophesied,  تَنَبَّأَ,ܘܶܐܬ݂ܢܰܒ݁ܺܝ   

 

Yine “peygamber” anlamında kullanılan Nebi kelimesini başka bir pasajdan onay alalım;

 

“Yahudiye'nin Beytlehem Kenti'nde" dediler. "Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır:”

 

Προφητου= prophesied, بِالنَّبِيِّ , ܒ݁ܰܢܒ݂ܺܝܳܐ

 

Zekeriyyâ kohen iken Nebî olmuş gibi gözüküyor;

 

Zekeriyyâ’nın Saduki bir Kohen olduğunu daha önce belirtmiştik. Sadukiler;

 

Sadukiler, ölümden diriliş, melek ve ruh yoktur derler; Ferisiler ise bunların hepsine inanırlar.” (İncîl, İşler: 23:8).

Oysa Zekeriyyâ gelecekteki müjdeyi bir Melek’ten alır;

 

Zekeriya meleğe, "Bundan nasıl emin olabilirim?" dedi. "Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi." (18) Melek ona şöyle karşılık verdi: "Ben Tanrı'nın huzurunda duran Cebrail'im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim (19).” (Luka: 1:18,19).

 

Meryem’in gözetmeni Kohen Zekeriyyâ’da bir değişim olmuş olmalıdır. Kohen iken Nebî olarak adlandırılır.

 

Kur’an’da bunu teyit eder;

 

وَزَكَرِيَّا وَيَحْيٰى وَعٖيسٰى وَاِلْيَاسَ كُلٌّ مِنَ الصَّالِحٖينَ” (6:85).

 

Yine oğlu Kohen Yahyâ’nın tapınak dışında Vaftiz etmesi;

 

“Ne var ki, birçok Ferisi'yle Saduki'nin vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi: "Ey engerekler soyu! Gelecek gazaptan kaçmak için sizi kim uyardı? (7). Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin (8).  Kendi kendinize, 'Biz İbrahim'in soyundanız' diye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan da çocuk yaratabilir (9). Balta ağaçların köküne dayanmış bile. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır (10).  (Matta’ya Göre İncîl: 3:7-10).”

 



 

Yahyâ'nın iki guruba da mesafeli olduğu sonucuna bizi götürebilir. İsa’nında buna benzer sözleri vardır. Birbiriyle akraba bu iki aile zamanlarındaki dini anlayışın karşısında konumlanmışlardır.

 

Tam burada ek bir bilgi verelim, Tevrât ve İncîl’de üç Zekeriyyâ vardır. Yazdıklarımızdan anlaşılacağı üzere Yahyâ’nın babası Zekeriyyâ konumuzdur.

 



 

“Böylelikle, doğru kişi olan Habil'in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya oğlu Zekeriya'nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız.” (Matta’ya Göre İncîl: 23:35).

 Bu İncîl metninde bahsedilen Vaftizci Yahyâ’nın babası değildir.



1 Eylül 2021 Çarşamba

Zekeriyyâ’nın Hikayesi (3)

 

 



İncîl’de, Zekeriyyâ ve oğlu Yahyâ Yahudilikten kopuşun ve Hristiyanlığa geçişin ilk başlangıcında yer alır.

 

Kur’an’da ise bu bir yenilenmedir.

 

Semitik bir kelime olan Kohen, Fenik 𐤊𐤄𐤍 (khn) 𐤊𐤄𐤍𐤕 ( khnt/rahibe), Ugarit 𐎋𐎅𐎐 (khn) 𐎋𐎅𐎐𐎚  (khnt/Rahibe), Aramca  כהנא (kāhănā), İbrancaכהן  (kohen), Suryanca ܟܗܢܐ (kāhənā‎), Habeş  ካህን (kahn), Arabça كَاهِن (kāhin) Rahip şeklinde çevrilebilir. Kohenlik Hârûn’un soyu ile ilişkilendirilmiştir.

"Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. " (Luka'ya Göre İncîl: 1:36). 

İbranca כוהנת (kohénet) kohenin karısı veya kızıdır. Bu bağlamda Elizabet'i Kohénet olarak düşünebiliriz. Dolayısıyla Yahyâ’da bir Kohen’dir. Ve Meryem, Zekeriyyâ ile aynı akrabalık bağlarına sahip bir kohénet olmalıdır.

“O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda'nın dağlık bölgesindeki bir kente gitti (39). Zekeriya'nın evine girip Elizabet'i selamladı (40).” (Luka’ya Göre İncîl: 1:39,40).

 


Buranın “יוטה” Yetta (يطّا) olduğuna inanılır. Kasaba bir rahipler şehriydi.

 

Zekeriyyâ’nın öyküsü Luka’ya Göre İncîl’de yer alır;

 

Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun soyundan gelen karısının adı ise Elizabet'ti (5). Her ikisi de Tanrı'nın gözünde doğru kişilerdi, Rab'bin bütün buyruk ve kurallarına eksiksizce uyarlardı (6). Elizabet kısır olduğu için çocukları olmuyordu. İkisinin de yaşı ilerlemişti (7). Zekeriya, hizmet sırasının kendi bölüğünde olduğu bir gün, Tanrı'nın önünde kâhinlik görevini yerine getiriyordu (8). Kâhinlik geleneği uyarınca Rab'bin Tapınağı'na girip buhur yakma görevi kurayla ona verilmişti (9).  Buhur yakma saatinde bütün halk topluluğu dışarıda dua ediyordu (10). Bu sırada, Rab'bin bir meleği buhur sunağının sağında durup Zekeriya'ya göründü (11). Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya kapıldı (12). Melek, "Korkma, Zekeriya" dedi, "Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın (13). Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek (14). O, Rab'bin gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh'la dolacak (15). İsrailoğulları'ndan birçoğunu, Tanrıları Rab'be döndürecek (16). Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rab için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas'ın ruhu ve gücüyle Rab'bin önünden gidecektir." (17). Zekeriya meleğe, "Bundan nasıl emin olabilirim?" dedi. "Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi." (18). Melek ona şöyle karşılık verdi: "Ben Tanrı'nın huzurunda duran Cebrail'im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim (19). İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın." (20). Zekeriya'yı bekleyen halk, onun tapınakta bu kadar uzun süre kalmasına şaştı. (21). Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman tapınakta bir görüm gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu (22). Görev süresi bitince Zekeriya evine döndü (23). Bir süre sonra karısı Elizabet gebe kaldı ve beş ay evine kapandı (24). "Bunu benim için yapan Rab'dir" dedi. "Bu günlerde benimle ilgilenerek insanlar arasında utancımı giderdi." (25). Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, Melek Cebrail'i Celile'de bulunan Nasıra adlı kente, Davut'un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem'di (26) ” (İncîl, Luka’ya Göre: 1:5-26).

 

 Luka’nın anlattıklarından yola çıkarsak, Melek, Meryem'e göründüğünde ve ona bir oğlu olacağını söylediğinde, Elizabet Yahyâ'ya 6 aylık hamile olmalı. Yani Yahyâ, İsa’dan altı ay büyük olmalıdır.

 



 

Kur’an’da ise Zekeriyyâ Meryem’in gözetimini üstlendiği bir bağlamda konu edinilir.

 

Bu bir apokrif İncîl’de şöyle anlatılır;

 “Meleğin söylediği gibi altı ay (ayları) doldu. Yedinci (dokuzuncu) ayda Hanna doğurdu. Ve ebeye dedi: “Ben ne doğurdum?” Ebe dedi: “bir kız”. O zaman Hanna dedi : “Bugün benim ruhum yüceldi”. Ve onu yere koydu. Günler dolunca lohusalığmdan temizlendi ve çocuğa meme verdi ve adını Meryem koydu” (Yakub İncîli, (Ekrem Sarıkçıoğlu, Hıristiyanlarda Çocukluk İncilleri, Samsun 1992, s.11).

 “Aylar geçti ve çocuk büyüdü. İki yaşına gelince Yoahim Hanna’ya dedi: “Bunu bize veren Rabbimizin mabedine götürelim ve verdiğimiz sözü yerine getirelim ve hediyemiz kabul görsün! Fakat Hanna karşı çıktı: “Üç yaşını da doldursun, çocuk baba ve anne özlemi duymasın.” Ve Yoahim dedi: “Kabul”. Ve çocuk üç yaşına gelince Yoahim dedi: “İsrail Oğullarının   lekesiz kızını çağıralım, herkes bir meşale alsın ve yaksın, böylece çocuk geri dönmesin ve kalbi rabbin mabedinden ayrılmasın” Ve bu şekilde Rabbin mabedine kadar yürüdü. Ve Rahip onu aldı. Öptü ve şu sözlerle takdis etti. “Rab senin namını tüm nesiller arasında yüceltsin!” Âhir zamanda İsrail Oğullarının kefartini Rab sana vahyetsin!” Ve onu mihrabın üçüncü basamağına oturttu. Ve Rab Tanrı çocuğa cesaret verdi ve o kendi ayakları üzerinde sevinçle dans etti ve tüm İsrail evinin sevgisini kazandı” (Yakub’a Göre İncil:7:1-5).

 

    “Ve ebeveyni hayretler içinde Kâdir Tanrıya övgü ve hamdle dışarı çıktılar. Çünkü çocuk kendileri ile geri dönmemişti. Meryem mabed’te bir güvercin gibi korundu…” (Yakub’a Göre İncil: 8:1-2).

 



 


“The Protoevangelium of James”in bahsettiği Rahip/Kohen elbette Zekeriyyâ’dır.


Zekeriyyâ’nın Hikayesi (2)

 

“Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun soyundan gelen karısının adı ise Elizabet'ti.” (Luka’ya Göre İncîl: 1:5).

Zekeriyyâ, İbranca (זכריה) ZeKaRYaH, (זכריהוּ) ZeKaRYaHu şeklindedir. Suryanca “ܙܟܪܝܐ”, Habeşçe ዘካርያስ”,  Greekçe “Ζαχαρια” şeklinde yazılır. זכר” Zeker, hatırlamak, ima yoluyla söz, anlatılanlarda dikkatli olmak, kayıt, anmak anlamındadır. Anlamı diğer semitik kullanımlarıyla aynıdır.

Zekeriyyâ, זכר  (hatırladı) + יה (Yah/Yehova) iki kelimeden oluşmuştur, Yah/Yehova hatırladı şeklinde çevirilebilir. Zekeriyyâ adı Tevrât’ta kullanılan bir kelimedir.

  وَامْرَأَتُكَ أَلِيصَابَاتُ” (ASVD) “karısı” ifadesine Kur’an’da benzer “امْرَأَتِي” (19:5,8) ifadesi kullanılmıştır.

Elizabet;

(أليصابت) veya (إليشبع )

(אלישׁבע): ELİŞaBa,

(ܐܠܝܫܒܥ) Elizabet

(Ἐλισάβετ)

 “Tanrı yemin etmiştir” veya “tanrı yeminin” anlamındadır. Meryem’in akrabasıdır (Luka: 1:36).

 

Elizabet, Luka’dan anladığımıza göre aynı zamanda Kohen/rahip bir ailedendir.

Apokrif ebionit İncîlinde bunu teyit eden bir pasaj vardır;

 “Onların İncillerinin başında şöyle diyor: “Yahuda kralı Herodes'in zamanında Yohanna (Yahya isimli) biri geldi ve Ürdün Nehrinde tövbe banyosu (Tövbe Vaftizi) yaptırdı. Onun hakkında, Harun soyundan olduğu, Zekeriya ve Elizabet'in oğlu olduğu ve herkesin ona uyduğu, söylenir (1).” (Ebionitler: 2:1).

 “İkinci Tapınak Dönemi” kohenlerin tapınakla ilişkileri hakkında Josephus:

 “Yahudiler arasındaki rahipler uzun zamandır yirmi dört “bölüme” bölünmüştü, her biri altı ayda bir tapınak ibadetinin yürütülmesinden sorumluydu” (Josephus Antik Eserler VII. 14. 7).

 Kral Davud, son hakim Samuel ile birlikte Kohenleri 24 gruba (Mişmarot, משמרות) böldü. Grup üyeleri dönüşümlü olarak bakım ve sunularını yerine getirdi. Birinci ve İkinci Tapınaklar inşa edildiğinde Kohenler görevlerini Kudüs'ün Tapınak Dağı'nda devam ettirdi. Her 24 bölük altışar rahip ailesinde oluşuyordu, ve her aile haftanın bir gününden sorumlu olup Şabat'ta altısı birden sorumluydu. Bu 24 bölük her Şabat'ta değişiyordu fakat dini festivallerde bu 24 bölüğün hepsi görev başındaydı. Yani kohenler/rahipler tapınakta yılda iki kez ve her seferinde yalnızca bir hafta hizmet ederdi.

 Bu bölünmeye Tevrât’ta işaret edilir;

 Yedincisi Hakkos'a, Sekizincisi Aviya'ya” (Tevrât, 1. Tarihler: 24:10).

 İncîl’de de bu görevin devamlı olmadığına işaret edilir;

 

Görev süresi bitince Zekeriya evine döndü.” (Luka’ya Göre İncîl: 1:23).

 Hirodes:

 İbranca “הוֹרְדוֹס” Greekçe “ἡρῴdης” (MÖ 74/MÖ 73 –MÖ.4) Kudüs), aynı zamanda I. Hirodes veya Büyük Hirodes adıyla bilinen ve Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine atanan Yahudi Kralı.


"Basileus Herodon" yazan sikke

 



Bronz sikke ve iki şofer

 

Burada bir ara verelim, İncîl’in verdiği tarihlerde bir kısım sorunlar gözükmekte. Bu sorunla ilgili bir değerlendirme yapalım daha sonra devam edelim.

 Nüfus sayımı, Sezar Agustus ve Ankara Anıtı.



 İncîl’deki bilgi şöyledir;

 “O günlerde Sezar (καισαρος) Avgustus (αυγουστου) bütün Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı (1). Bu ilk sayım, Kirinius'un Suriye valiliği zamanında yapıldı (2). Herkes yazılmak için kendi kentine gitti (3). Böylece Yusuf da, Davut'un soyundan ve torunlarından olduğu için Celile'nin Nasıra Kenti'nden Yahudiye bölgesine, Davut'un kenti Beytlehem'e gitti (4). Orada, hamile olan nişanlısı Meryem'le birlikte yazılacaktı (5).” (İncîl, Luka’ya Göre: 2:1-5).


Καισαρος Αυγουστου

Κυρηνιου: Kirinius,

Συριας: Suriye,

 “İncîl bize doğumu Caesar Agustus (Καισαρος Αυγουστου)’un emrettiği nüfus sayımı kararnamesinden az sonra (Luka, 2:2) “Krinius Suriye hükümdarıyken” MÖ 4 yılında ölen Büyük Hirodes zamanında (Matta, 2:1) meydana geldiğini bildiriyor.

 Dolayısıyla burada bir çelişki var, çünkü bu Romalı iki kez Suriye hükümdarı oldu:

İlki, MÖ 3 ve 2 arasındaydı ve Hirodes öleli bir yıl olmuştu; ikincisi MS 6-7. Belli ki Luka yanılmıştı; nüfus sayımı hem Hirodes hayattayken hem de Kirinius’un yönetimi altında olamazdı.

 Bu bir İncil yazarının ilk yanılgısı olmayacaktı.

 Türkiye’de 1924 yılında gün ışığına çıkarılan bir dikilitaş Roma’nın emrettiği nüfus sayımlarının tarihlerini veriyor: MÖ 8 yılında bir sayım ve MS 6 yılında bir başka sayım görülüyor. İkisi de Kirinius’un egemenlik dönemine denk gelmiyor ama Hirodes’in hala hükümdarlık yaptığı olgusunu göz önünde bulundurmak gerekirse, 8 yılında yapılan daha ön plana çıkıyor. Dolayısıyla İsa MÖ 8 yılında doğdu

(4000 Yıllık Tarihi Aldatmacalar, Gerald Messadié, Fransızcadan Çeviren Sonat Ece Kaya, Pegasus Yayınları, s.69.)

 “Ondan sonra, sayım yapıldığı günlerde ortaya çıkan Celileli Yahuda, pek çok insanı ayartıp peşine taktı. Ama o da öldürüldü ve izleyicilerinin hepsi darmadağın oldu.” (Elçilerin İşleri 5:37).

 Ankara Anıtı:

 “VIII.

Beşinci konsüllüğümde, halktan ve Senato'dan aldığım buyruk üzerine, soyluların sayısını artırdım. Üç kez Senato seçimi yaptım. Altıncı konsüllüğümde, çalışma arkadaşım M. Agrippa ile bir nüfus sayımı yaptırdım. Kırk bir yıllık bir aradan sonra, lustrum yaptım. Bu lustrumda dört milyon altmış üç bin Romalı yurttaş sayıldı. İkinci kez C. Censorinus ile C. Asinius'un konsüllükleri sırasında, konsül yetkisiyle yalnız başıma bir lustrum yaptım. Bu ikinci lustrumda dört milyon iki yüz otuz üç bin Romalı yurttaş sayıldı. Üçüncü bir kez Sex. Pompeius ile Sex. Appuleius'un konsüllükleri sırasında, yine konsül yetkisiyle oğlum Tib. Caesarçalışma arkadaşım olduğu halde, lustrum yaptım. Bu üçüncü lustrumda dört milyon dokuz yüz otuz yedi bin Romalı yurttaş sayıldı. Yeni yasalar yaparak atalarımın eskiyerek uyulmaz duruma gelmiş olan birçok geleneğini yeniden canlandırdım. Kendim, bizden sonra gelecekler için öykünmeye değer birçok örnek bıraktım.”

Lustrum: Kefaret (günahların bağışlanması) için yapılan kurban töreni. Her dört yılda bir censor tarafından Roma halkı adına nüfus sayımı bittikten sonra yapılırdı. Bu törende öküz, koyun ya da dişi domuz kesilirdi. Nüfus sayımları, İ.Ö.28’de, İ.Ö. 8’de ve İ.Ö. 14’te yapıldı.”

 (Ankara Anıtı, Çeviren Hâmit Dereli, Cumhuriyet Dünya Klasikleri, Yayına Hazırlayan: Egemen Berköz 1999/19,20.)

 “Sonucu bakımından Roma'ya gelir sağlamaya yarayan bu sayımlardan, özellikle İÖ 8 tarihine rastlayan ve VIII. bölümde "ikinci bir kez..." diye belirtilen lustrum, ancak "Res gestae"den öğrenilmektedir” (Hamit Dereli, a.g.e, s.79)

 


Ankara'daki Hacı Bayram Camisi'ne bitişik olan ve "Ogüst Tapınağı" (August Tapınağı) adıyla tanıdığımız tapınağın duvarlarına kazınmış olan “Monumentum Ancyranum”, şimdiye dek bulunan Latince yazıtların en uzunu, en önemlisi ve en ilgi çekenidir. Roma İmparatorluğu'nu kuran Augustus, İsa'nın doğumundan on dört yıl sonra öldü. Ölümünden biraz önce kaleme aldığı bu yazı, Senato'da okunduktan sonra Roma'da dikili iki tunç sütun üzerine kazdırılmıştı. Ayrıca kopyaları da imparatorluğun öteki eyaletlerindeki çeşitli tapınaklara konmuştu. Bugün bu kopyalardan biri, çok iyi korunmuş olarak Ankaramızda bulunuyor. Öteki iki kopyadan kimi parçalar Isparta ili içinde Antiochia (Yalvaç) ve Apollonia'da (Uluborlu) bulundu. Kalan kopyalarsa bütünüyle yok olmuştur.

 Ankara'daki tapınakta bulunan yazıt, iki dilde kaleme alınmıştır. Latince metne, Yunanca konuşan eyaletlerdeki halkın okuması için, bir de Grekçe çevirisi eklenmiştir. Grekçe çeviri, metnin birkaç noktası dışında olmak üzere, yazıtı çözümleme ve açıklama bakımından pek az önemlidir. Mommsen ile Kaibel, çeviriyi yapanın bir Grek değil, bir Romalı olduğunu kesin olarak kanıtlamışlardır.

Tarihsel değeri, inanılmayacak denli büyük olan bu eşsiz anıtın Avrupa'ca tanınması, pek uzun bir zaman aldı. 16. yüzyıla dek Batı, böyle bir yazıtın varlığından bile haberli değildi. İlk kez 1555'te İmparator Ferdinand'ın yolladığı, Hollandalı Buysbecque'in başkanlığındaki bir kurul, seferde bulunan bir Türk padişahının yanından dönerken Ankara'da kaldıktan sonra, “exemplum Busbequianum” adlı bir kopyayla geri döndü. Ama, yazıttaki altı sütunun kopyasını çıkarma işi ayrı ayrı kişilere verilmişti. Yalnızca üçüncü ve dördüncü sütunlar tam olarak kopya edildi. Kalan dört sütunun kimi kısa parçaları okunabildi. Grekçe çeviri konusundaysa hiçbir araştırma yapılmadığı gibi, yapının dış yanındaki Grekçe yazının Latince yazıyla bir ilgisi olduğu, akla bile gelmedi. 1689'a dek bilginlerin elinde bu kabataslak kopyadan başka bir kopya yoktu. Ama o yıl, Cosson adında İzmirli bir tüccar, bugüne dek nasıl olduğu anlaşılmayan bir yolla eline bir başka kopya daha geçirdi. İlk kopyadaki kimi boşlukları doldurmasına karşın, bu da tam ve yetkin bir metin değildir.1701'de XIV. Louis, Tournefort isminde bir Fransız bilgininin başkanlığında, Ankara'ya özel bir bilim kurulu gönderdi. Bu kurul “exemplum Tournefortianum” adı verilen üçüncü bir kopya çıkardı; ama bu da her bakımdan doyurucu bir kopya değildir.


1705'te Paul Lucas adında bir başka Fransız, yazıtın altı sütununun daha tam, daha özenli bir kopyasını çıkardı. Hemen hemen yüz elli yılda, bütün Avrupa bilginleri bu kopyayı araştırmalarına temel aldılar. Bugün bile önemini koruyor. Bundan sonra 1745'te Pocock,1836'da Hamilton, Grekçe çeviriden Latince metnin bozuk yerlerini düzeltmeye çalıştılar. Ama, tapınağın “cella” duvarına yapışık olarak birtakım evlerin yapılmış olması, bu işi hemen hemen olanaksız duruma getirdi.

 1859'da Hamburglu Mordtmann, Grekçe metni ortaya çıkarmak ve Latince yazıtın tam bir metinini elde etmek üzere Ankara'ya geldi. Her iki amacına da erişemedi.

 1861'de III. Napoléon, George Perrot ve Edmond Guillaume adında iki seçkin bilginin başkanlığında bir kurul gönderdi. Bunlar Latince metnin tamamını ve Grekçesinin de görülebilen bölümlerinin yeni ve doğru bir kopyasını çıkardılar. İşte bu kopya, Mommsen'in yayımladığı ilk basımın temelini oluşturdu.

 Yüzyıllarca birçok ülkenin bilginlerince üzerinde çalışılan ve iki bin yıla yakın bir zamandan beri dimdik duran bu anıtın üzerindeki yazıtın çevirisinde, özellikle şu kitaplardan yararlanılmıştır:

1. The Monumentum Ancyranum, E. G. Hardy, Oxford, 1923.

2. Res gestae divi Augusti, Jean Gagé, Texte établi et commenté. Paris, 1935.

Çevirinin sonuna konan ekler, metnin anlaşılması için gereken bilgileri vermektedir. Yapıtın iyice anlaşılması için, bunların yeterli olmadığı açıktır.

Şunu da belirtmek gerekir ki, “Ogüst Tapınağı” diye anılan tapınak, Augustus'la bağlantılanmış olmakla birlikte, Augustus'tan çok önce de vardı. Son kazılarda ortaya çıkan temeller, bunu açıkça göstermektedir (Hamit Dereli, a.g.e, s.9-11)

 





 

Ankara Anıtı üzerinden İncîl’de verilen tarihi değerlendirdiğimizde, olayları 8-10 yıl geriye yerleştirebiliriz.

 

Cibt ve Tâgût Kelimelerinin Habeşçe izleği

                                                          Cibt ve Tâgût Kelimelerinin Habeşçe izleği   “ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ ا...