“Yahudiye Kralı Hirodes zamanında,
Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun soyundan gelen
karısının adı ise Elizabet'ti.” (Luka’ya
Göre İncîl: 1:5).
Zekeriyyâ, İbranca (זכריה)
ZeKaRYaH, (זכריהוּ) ZeKaRYaHu şeklindedir. Suryanca “ܙܟܪܝܐ”, Habeşçe “ዘካርያስ”, Greekçe
“Ζαχαρια” şeklinde yazılır. “זכר”
Zeker, hatırlamak, ima yoluyla söz, anlatılanlarda dikkatli olmak, kayıt, anmak
anlamındadır. Anlamı diğer semitik kullanımlarıyla aynıdır.
Zekeriyyâ, זכר (hatırladı) + יה (Yah/Yehova) iki kelimeden oluşmuştur, Yah/Yehova
hatırladı şeklinde çevirilebilir. Zekeriyyâ adı Tevrât’ta kullanılan bir
kelimedir.
“وَامْرَأَتُكَ
أَلِيصَابَاتُ” (ASVD) “karısı” ifadesine Kur’an’da benzer
“امْرَأَتِي”
(19:5,8) ifadesi kullanılmıştır.
Elizabet;
(أليصابت)
veya (إليشبع )
(אלישׁבע): ELİŞaBa,
(ܐܠܝܫܒܥ) Elizabet
(Ἐλισάβετ)
“Tanrı yemin
etmiştir” veya “tanrı yeminin” anlamındadır. Meryem’in akrabasıdır (Luka:
1:36).
Elizabet, Luka’dan
anladığımıza göre aynı zamanda Kohen/rahip bir ailedendir.
Apokrif ebionit
İncîlinde bunu teyit eden bir pasaj vardır;
“Onların
İncillerinin başında şöyle diyor: “Yahuda kralı Herodes'in zamanında Yohanna
(Yahya isimli) biri geldi ve Ürdün Nehrinde tövbe banyosu (Tövbe Vaftizi)
yaptırdı. Onun hakkında, Harun soyundan olduğu,
Zekeriya ve Elizabet'in oğlu olduğu ve herkesin ona uyduğu, söylenir
(1).” (Ebionitler: 2:1).
“İkinci Tapınak
Dönemi” kohenlerin tapınakla ilişkileri hakkında Josephus:
“Yahudiler
arasındaki rahipler uzun zamandır yirmi dört “bölüme” bölünmüştü, her biri altı ayda bir tapınak ibadetinin yürütülmesinden
sorumluydu” (Josephus Antik Eserler VII. 14. 7).
Kral
Davud, son hakim Samuel ile birlikte Kohenleri 24 gruba (Mişmarot, משמרות) böldü. Grup üyeleri dönüşümlü olarak
bakım ve sunularını yerine getirdi. Birinci ve İkinci Tapınaklar inşa
edildiğinde Kohenler görevlerini Kudüs'ün Tapınak Dağı'nda devam ettirdi. Her
24 bölük altışar rahip ailesinde oluşuyordu, ve her aile haftanın bir gününden sorumlu olup Şabat'ta altısı birden
sorumluydu. Bu 24 bölük her Şabat'ta değişiyordu
fakat dini festivallerde bu 24 bölüğün hepsi görev başındaydı. Yani
kohenler/rahipler tapınakta yılda iki kez ve her seferinde yalnızca bir hafta
hizmet ederdi.
Bu
bölünmeye Tevrât’ta işaret edilir;
“Yedincisi Hakkos'a, Sekizincisi Aviya'ya”
(Tevrât, 1. Tarihler: 24:10).
İncîl’de
de bu görevin devamlı olmadığına işaret edilir;
“Görev süresi bitince
Zekeriya evine döndü.” (Luka’ya Göre İncîl: 1:23).
Hirodes:
İbranca “הוֹרְדוֹס” Greekçe “ἡρῴdης” (MÖ 74/MÖ 73 –MÖ.4)
Kudüs), aynı zamanda I. Hirodes veya Büyük Hirodes adıyla bilinen ve Roma
İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine atanan Yahudi Kralı.
"Basileus Herodon"
yazan sikke
Bronz
sikke ve iki şofer
Burada
bir ara verelim, İncîl’in verdiği tarihlerde bir kısım sorunlar gözükmekte. Bu sorunla
ilgili bir değerlendirme yapalım daha sonra devam edelim.
Nüfus
sayımı, Sezar Agustus ve Ankara Anıtı.
İncîl’deki bilgi
şöyledir;
“O
günlerde Sezar (καισαρος) Avgustus (αυγουστου) bütün
Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı (1).
Bu ilk sayım, Kirinius'un Suriye valiliği zamanında yapıldı (2). Herkes
yazılmak için kendi kentine gitti (3). Böylece Yusuf da, Davut'un soyundan ve
torunlarından olduğu için Celile'nin Nasıra Kenti'nden Yahudiye bölgesine,
Davut'un kenti Beytlehem'e gitti (4). Orada, hamile olan nişanlısı Meryem'le
birlikte yazılacaktı (5).” (İncîl, Luka’ya Göre: 2:1-5).
Καισαρος Αυγουστου
Κυρηνιου:
Kirinius,
Συριας: Suriye,
“İncîl
bize doğumu Caesar Agustus (Καισαρος Αυγουστου)’un emrettiği nüfus sayımı
kararnamesinden az sonra (Luka, 2:2) “Krinius Suriye hükümdarıyken” MÖ 4 yılında
ölen Büyük Hirodes zamanında (Matta, 2:1) meydana geldiğini bildiriyor.
Dolayısıyla
burada bir çelişki var, çünkü bu Romalı iki kez Suriye
hükümdarı oldu:
İlki,
MÖ 3 ve 2 arasındaydı ve Hirodes öleli bir yıl olmuştu; ikincisi MS 6-7. Belli
ki Luka yanılmıştı; nüfus sayımı hem Hirodes hayattayken hem de Kirinius’un
yönetimi altında olamazdı.
Bu bir İncil
yazarının ilk yanılgısı olmayacaktı.
Türkiye’de
1924 yılında gün ışığına çıkarılan bir dikilitaş Roma’nın emrettiği nüfus
sayımlarının tarihlerini veriyor: MÖ 8 yılında bir sayım ve MS 6 yılında bir
başka sayım görülüyor. İkisi de Kirinius’un egemenlik dönemine denk gelmiyor
ama Hirodes’in hala hükümdarlık yaptığı olgusunu göz önünde bulundurmak
gerekirse, 8 yılında yapılan daha ön plana çıkıyor. Dolayısıyla
İsa MÖ 8 yılında doğdu”
(4000
Yıllık Tarihi Aldatmacalar, Gerald Messadié, Fransızcadan Çeviren Sonat Ece
Kaya, Pegasus Yayınları, s.69.)
“Ondan
sonra, sayım yapıldığı günlerde ortaya çıkan Celileli
Yahuda, pek çok insanı ayartıp peşine taktı. Ama o da öldürüldü ve
izleyicilerinin hepsi darmadağın oldu.” (Elçilerin İşleri 5:37).
Ankara
Anıtı:
“VIII.
Beşinci
konsüllüğümde, halktan ve Senato'dan aldığım buyruk üzerine, soyluların sayısını
artırdım. Üç kez Senato seçimi yaptım. Altıncı konsüllüğümde, çalışma arkadaşım
M. Agrippa ile bir nüfus sayımı yaptırdım. Kırk bir yıllık bir aradan sonra, lustrum
yaptım. Bu lustrumda dört milyon altmış üç bin Romalı yurttaş sayıldı. İkinci
kez C. Censorinus ile C. Asinius'un konsüllükleri sırasında, konsül yetkisiyle
yalnız başıma bir lustrum yaptım. Bu ikinci lustrumda dört milyon iki yüz otuz
üç bin Romalı yurttaş sayıldı. Üçüncü bir kez Sex. Pompeius ile Sex. Appuleius'un
konsüllükleri sırasında, yine konsül yetkisiyle oğlum Tib. Caesarçalışma
arkadaşım olduğu halde, lustrum yaptım. Bu üçüncü lustrumda dört milyon dokuz
yüz otuz yedi bin Romalı yurttaş sayıldı. Yeni yasalar yaparak atalarımın
eskiyerek uyulmaz duruma gelmiş olan birçok geleneğini yeniden canlandırdım.
Kendim, bizden sonra gelecekler için öykünmeye değer birçok örnek bıraktım.”
Lustrum: Kefaret (günahların bağışlanması)
için yapılan kurban töreni. Her dört yılda bir censor tarafından Roma halkı
adına nüfus sayımı bittikten sonra yapılırdı. Bu törende öküz, koyun ya da dişi
domuz kesilirdi. Nüfus sayımları, İ.Ö.28’de, İ.Ö. 8’de ve İ.Ö. 14’te yapıldı.”
(Ankara Anıtı, Çeviren Hâmit Dereli,
Cumhuriyet Dünya Klasikleri, Yayına Hazırlayan: Egemen Berköz 1999/19,20.)
“Sonucu
bakımından Roma'ya gelir sağlamaya yarayan bu sayımlardan, özellikle
İÖ 8 tarihine rastlayan ve VIII. bölümde "ikinci bir kez..." diye
belirtilen lustrum, ancak "Res gestae"den öğrenilmektedir” (Hamit Dereli, a.g.e, s.79)
Ankara'daki
Hacı Bayram Camisi'ne bitişik olan ve "Ogüst Tapınağı" (August Tapınağı)
adıyla tanıdığımız tapınağın duvarlarına kazınmış olan “Monumentum Ancyranum”,
şimdiye dek bulunan Latince yazıtların en uzunu, en önemlisi ve en ilgi çekenidir.
Roma İmparatorluğu'nu kuran Augustus, İsa'nın doğumundan on dört yıl sonra
öldü. Ölümünden biraz önce kaleme aldığı bu yazı, Senato'da okunduktan sonra Roma'da
dikili iki tunç sütun üzerine kazdırılmıştı. Ayrıca kopyaları da imparatorluğun
öteki eyaletlerindeki çeşitli tapınaklara konmuştu. Bugün bu kopyalardan biri,
çok iyi korunmuş olarak Ankaramızda bulunuyor. Öteki iki kopyadan kimi parçalar
Isparta ili içinde Antiochia (Yalvaç) ve Apollonia'da (Uluborlu) bulundu. Kalan
kopyalarsa bütünüyle yok olmuştur.
Ankara'daki
tapınakta bulunan yazıt, iki dilde kaleme alınmıştır. Latince metne, Yunanca
konuşan eyaletlerdeki halkın okuması için, bir de Grekçe çevirisi eklenmiştir. Grekçe
çeviri, metnin birkaç noktası dışında olmak üzere, yazıtı çözümleme ve açıklama
bakımından pek az önemlidir. Mommsen ile Kaibel, çeviriyi yapanın bir Grek değil,
bir Romalı olduğunu kesin olarak kanıtlamışlardır.
Tarihsel
değeri, inanılmayacak denli büyük olan bu eşsiz anıtın Avrupa'ca tanınması, pek
uzun bir zaman aldı. 16. yüzyıla dek Batı, böyle bir yazıtın varlığından bile
haberli değildi. İlk kez 1555'te İmparator Ferdinand'ın yolladığı, Hollandalı Buysbecque'in
başkanlığındaki bir kurul, seferde bulunan bir Türk padişahının yanından
dönerken Ankara'da kaldıktan sonra, “exemplum Busbequianum” adlı bir kopyayla
geri döndü. Ama, yazıttaki altı sütunun kopyasını çıkarma işi ayrı ayrı
kişilere verilmişti. Yalnızca üçüncü ve dördüncü sütunlar tam olarak kopya
edildi. Kalan dört sütunun kimi kısa parçaları okunabildi. Grekçe çeviri
konusundaysa hiçbir araştırma yapılmadığı gibi, yapının dış yanındaki Grekçe
yazının Latince yazıyla bir ilgisi olduğu, akla bile gelmedi. 1689'a dek
bilginlerin elinde bu kabataslak kopyadan başka bir kopya yoktu. Ama o yıl,
Cosson adında İzmirli bir tüccar, bugüne dek nasıl olduğu anlaşılmayan bir
yolla eline bir başka kopya daha geçirdi. İlk kopyadaki kimi boşlukları doldurmasına
karşın, bu da tam ve yetkin bir metin değildir.1701'de XIV. Louis, Tournefort
isminde bir Fransız bilgininin başkanlığında, Ankara'ya özel bir bilim kurulu
gönderdi. Bu kurul “exemplum Tournefortianum” adı verilen üçüncü bir kopya
çıkardı; ama bu da her bakımdan doyurucu bir kopya değildir.
1705'te
Paul Lucas adında bir başka Fransız, yazıtın altı sütununun daha tam, daha
özenli bir kopyasını çıkardı. Hemen hemen yüz elli yılda, bütün Avrupa
bilginleri bu kopyayı araştırmalarına temel aldılar. Bugün bile önemini koruyor.
Bundan sonra 1745'te Pocock,1836'da Hamilton, Grekçe çeviriden Latince metnin
bozuk yerlerini düzeltmeye çalıştılar. Ama, tapınağın “cella” duvarına yapışık
olarak birtakım evlerin yapılmış olması, bu işi hemen hemen olanaksız duruma
getirdi.
1859'da
Hamburglu Mordtmann, Grekçe metni ortaya çıkarmak ve Latince yazıtın tam bir
metinini elde etmek üzere Ankara'ya geldi. Her iki amacına da erişemedi.
1861'de
III. Napoléon, George Perrot ve Edmond Guillaume adında iki seçkin bilginin
başkanlığında bir kurul gönderdi. Bunlar Latince metnin tamamını ve Grekçesinin
de görülebilen bölümlerinin yeni ve doğru bir kopyasını çıkardılar. İşte bu kopya,
Mommsen'in yayımladığı ilk basımın temelini oluşturdu.
Yüzyıllarca
birçok ülkenin bilginlerince üzerinde çalışılan ve iki bin yıla yakın bir
zamandan beri dimdik duran bu anıtın üzerindeki yazıtın çevirisinde, özellikle
şu kitaplardan yararlanılmıştır:
1.
The Monumentum Ancyranum, E. G. Hardy, Oxford, 1923.
2.
Res gestae divi Augusti, Jean Gagé, Texte établi et commenté. Paris, 1935.
Çevirinin
sonuna konan ekler, metnin anlaşılması için gereken bilgileri vermektedir.
Yapıtın iyice anlaşılması için, bunların yeterli olmadığı açıktır.
Şunu
da belirtmek gerekir ki, “Ogüst Tapınağı” diye anılan tapınak, Augustus'la bağlantılanmış
olmakla birlikte, Augustus'tan çok önce de vardı. Son kazılarda ortaya çıkan
temeller, bunu açıkça göstermektedir (Hamit Dereli, a.g.e,
s.9-11)
Ankara
Anıtı üzerinden İncîl’de verilen tarihi değerlendirdiğimizde, olayları 8-10 yıl
geriye yerleştirebiliriz.